H e r    k a d ın    l e z b i y e n d i r.     A m a    b a z ıl a r ı    h e n ü z    f a r k e t m e m i ş t i r .
  Ana Sayfa
  Feminizm
  Lezbiyen Feminizm
  Kadın Olmak
  Erkek Kültürü
  Lezbiyen Tarihi
  Şair Kadınlar
  Osmanlı'da Lezbiyen
  Politika
  Haberler
  Kadına Tecavüz
  Kültür - Sanat
  Kitap
  Felsefe
  Kadın Filozoflar
  Kadın Sağlığı
  Biz Kimiz
  Site içi arama

Turkuaz

Kadin köse yazari olunca

Bir tecavüz hikayesi haberi ve erkeklere faydalari  

Hadi öldürsene canikom  

Ha feminist lezbiyen 

En buyuk AB baska buyuk yok 

Futbolda elbette terör var

Sporcu kizlarimiz 

 8 Mart bu değil

 

DOĞADA OLAN HER ŞEY DOĞALDIR!

 

 

Diğerleri gibi lezbiyenler de doğanın parçasıdır, doğaldır… Lezbiyenler doğaldır doğal olmasına da, şu vahşi hayvanların çiftleşmelerine bakınca insan düşünmeden edemiyor, doğal olmak çok mu matah bir şey diye.

 

Biz lezbiyenlere devamlı gösterilir. “Baak, doğal değil sizinki” derler. Biz de güleriz. Doğru, çiftleşen kaplan gibi eşimizin arka ayaklarını yemediğimiz için; karadul örümceği  gibi, her sevişmede o anki sevgilimizi zehirleyip öldürmediğimiz için doğal değilizdir.

 

 

Doğada cinsellik döl üzerine kuruludur; döl veren, yumurta ureten… İçinde, sevginin, aşkın, zevkin olmadığı, üremeye yönelik bir eylem… Çoğu hayvan senede bir kere işlemi gerçekleştirmek zorunda hisseder kendini ve bu işlem sırasında acı çeker… Kimi hayvan döl vereni yer, kimi hayvan yumurtlayani parcalar… Bir iki dakikalık bu zoraki alışverişten sonra hızla uzaklaşmak en güvenli yoldur…

 

Biliyoruz ki dogada cinsellik zevk verici bir şey değildir. Eee, o zaman? Lezbiyenler  zevk aldıklari için doğal değildir mi demeli?

 

Kadın cinselliğinin merkezi olan klitorisi vajina içine değil de uzaklarda bir yerlere koymakla doğanın kadınlara verdiği bir mesaj var herhalde. “ Üremek için teknolojik olarak bir yol bulana kadar ilkel yolla bir kerelik döllenebilirsiniz ama cinsel ilişkide zevk istiyorsanız; ruhsal doyum, aşk, sevgi istiyorsanız lezbiyen olmak zorundasınız”  demiş olabilir mi?

 

 

 

Ayakta Mı? Niye Ki?

 

Haber sayfamızda Magic Cone (Sihirli koni) diye eğlenceli bir haberimiz var. Kadınların ayakta çiş yapmalarıyla ilgili bir aparat...

 

İlginç olan, bu haberi Engin Ardıç’ın kullanma şekli. ( http://www.aksam.com.tr/arsiv/aksam/2005/05/22/yazarlar/yazarlar284.html )

 

Engin Ardıç, geçen Pazar günü ne yazsam ne yazsam diye aranırken  bu habere rastlamış. Haber uyduruk ama onu kullanıp lezbiyenlere çattı mı gümbür gümbür ses getirir diye düşünmüş olmalı... Zaten lezbiyenleri nereye koyarsan oradan ses geliyor maaşallah. Kitabın satmıyorsa arka kapağına, “iki kadının radikal bağlılığı” gibi bir cümle ekle; çektiğin filme seyirci istiyorsan mutlaka afişinde iki kadın el ele tutuşmalı; kaset tanıtımında, klibinde lezbiyen aşk iması filan geçmeli... Tavsiye ederiz köşe yazarları da ne zaman sıkılırlarsa hemen  “lezbiyenlere ölüm” tarzı bir şeyler yazmalılar. Ossaaaat reytingleri tavana vuruyor,  köşelerinde  altı ay daha rahatça oturmaları garanti oluyormuş...

 

Engin Ardıç, işte bu magic cone’yi yazma bahanesiyle yazısının başında, önce  feministlere çatmış, “siz bilmiyorsunuz kızgücü daha iyi” filan diye  bir şeyler gevelemiş durmuş. Bunun yazı konusuyla ne alakası var demeyelim diye de iki tarihi tesbitte bulunmuş:

 

Feministler erkeklerle 'temelde' zoru olanlardır. Çünkü temelde, gizli ya da açık, sevici olanlardan, erkeklere nefret kusanlardan.Sevicidirler ama beni hiç sevmezler mübarekler ha!

İşte bunların çok kızdıkları iki konu vardır:Bir: Niçin onlar da erkekler gibi ayakta işeyemiyorlar?İki: Niçin erkekler de onlar gibi regl olmuyorlar?

 

Sonra da başlamış bize o aparatı nasıl kullanacağımızı, ayakta nasıl işeneceğini anlatmaya. Sonunu da şöyle bağlamış:

 

"Bu aygıtın değerli lezbiyen kardeşlerime hayırlı uğurlu olmasını diliyor ve onları 'erkekler tuvaletine hoşgeldiniz abiler' diyerek kucaklıyor, bağrıma basıyorum. Fakat bizde onların bilmedikleri bir olay vardır, yanımda dikilirken sakın ayağıma işemesinler ha, kavga çıkar. İlk günler acemiliğin de verdiği bazı küçük kazalar olacaktır tabii, o ayrı.”

 

 

Madem bize “abiler” dedi,hatırımızı saydı, biz de kolumuzu dirsekten büker, elimizdeki tespihi sol göğsümüze vurur ve hafif öne yamulurken  “Eyyyvallaaah koçumm!” deriz...

 

Sevgili Engin Ardıç, bizim böyle nasıl işendiğine kimin regl olduğuna kafayı takanımız yok da sizin cephede neden öyle düşünüyorlar merak ediyoruz.

Her neyse, kimse duymadan biraz tiyo ver de rezil olmayalım. Bak bu  iyiliğini unutmayız!

 

1-Ayakta işerken neden yandakinin ayağına işiyorsunuz? İşeyince neden kavga çıkarıyorsunuz? Pardon demek aklınıza mı gelmiyor? Deseniz de yanınızdaki size yumruk atmadan affedemiyor mu?

 

2- Her ayakta işediğinizde paçanız çişe bulandığı için, paçanızın çişli olması namazı bozacağı için, ayakta işemenin İslam dinince yasaklandığını, bütün dindar müslüman erkeklerin  oturarak işediğini biliyor musunuz?

 

3- Geceleri bütün kuytu köşeler, duvarlar, bahçeler, cadde kenarları, alt geçitler, üst geçitler tarafınızdan ayakta işene işene sabah bütün şehir leş gibi kokmaya başlıyor. Gece oraya işeyen sabah oradan geçerken ne düşünür? Düşünmez mi yoksa? ( Lütfen yazın ayakta işemeyin, sıcaktan iyice kötü oluyor. Bizi düşünmüyorsanız turistleri düşünün, rezil oluyoruz)

 

4- Ne kadar sallasanızda ayakta işerken damlalar donunuza düştüğü için günün her saati çiş koktuğunuzu herhangi biri, mesela iş yerinden bir hanım arkadaşınız ( hani burnuna kolonyalı mendil dayalı çalışan)  size hiç söylemedi  mi?

 

5- Sıcak havalarda -etek giymemekte inat ettiğiniz için- giydiğiniz pantalonların yan ceplerine dağ gibi bez doldurarak gezmenizin çok salakça; rüzgarlı havalarda ayakta işemeye çalışırken üstünüzü ıslatmanızın çok iğrenç olduğunu da mı kimse söylemedi?

 

6- Ayakta işemek dışında da eliniz neden apış arasında dolaşırsınız? Bu davranışınızın “insan sosyal bir hayvandır” tezindeki sosyal kısmını çürüttüğünü, cümlenin “erkekler sosyalleşemeyen  hayvanlardır” şekline dönüştüğünü biliyor musunuz?

 

 7- Ayakta işemek için kullandığınız organınızı neden mesela  üç yaşında çocuklara tecavüz etmek için de kullanıyorsunuz, bunun nasıl bir zevki var?

 

Sevgili Engin Ardıç, size “kanal boyunca ilerleyen” çişinizle mutlu bir ömür dileriz.

 

Turkuaz 15.06.05

 

8 Mart Bu Değil !


Dünyadaki bütün kadınlara ait bu gün,  kadınların  erkeklerle eşit haklara sahip olmasını amaçlayan bir gündür. Bayram gibi kutlanacak,  sevgililer günü gibi çiçek verilecek bir gün değildir. Kadınların bir araya gelip isyanlarını dile getirecekleri, erkeklerin de şapkalarını önlerine koyup bir sene içinde yaptıkları zulmun hesabını nasıl vereceklerini düşünecekleri bir gündür.

 

 TCK Kadın Platformu, "Açıkça ve hiçbir önlem alınmadan, töre diyerek, namus diyerek, yasalarda uygulanan ceza indirimleriyle adeta teşvik edilerek öldürülüyoruz" düşüncesiyle bu yıl kutlanacak bir 8 Mart Dünya Kadınlar Günü olmadığını açıklamış.

 

“Bu yıl kutlanacak bir 8 Mart yok”

 

Biz de buna katılıyoruz. Ayrıca, kadınları emekçi olan olmayan diye bölüp,  8 Mart’ı Dünya Kadınlarına değil de  kendi anladıkları anlamda “emekçi” kadınlara ait sananlarla ya da kadınların eylemlerine tecavüz edip meydan muharebesine dönüştüren kürtçülerle bu gün  anlamını Türkiye’de yitirmiştir.

 

8 Mart’ın çıkışı bir işçi eylemi değil bir kadın eylemidir. Kadınların erkeklerden daha az ücret almalarına isyanıdır.  8 Mart bir kürtçü eylemi değil kadınların erkek toplumunda kadın olmalarından kaynaklanan eşitsizliklere dikkat çekmek için etkinliklerde bulundukları bir  gündür. 8 Mart, kadınların kominist bayraktarlığı yapsın ya da kanlı bir katile propaganda olsun diye öne sürüldükleri gün değildir. 8 Mart bir terör örgütünün, üyelerinin kadınlarını 10’ar 20’şer bölüp farklı 8 Mart alanlarına yollandıkları ve orada “kadını yaratan öcalana bin selam” diye bağırtıldıkları gün değildir.

 

Kadını yaratmak hiçbir erkeğe kalmamıştır, hele de bir katile hiç!... Bunu bağırabilen kadınlar, bacaklarının arasında bir kadın cinsiyeti olsa da beyinleri faşist erkek ideolojileriyle dumura uğramış, kadın bilincinden bihaber kişilerdir. Ki bu kişiler hizmetkarı oldukları erkekleriyle  beraber, onlara benzemeyen kadınlara her türlü şiddeti uygulamayı davalarının (!) gereği olarak kutsarlar...

 

 

Bu deforme olmuş kadınların haricindeki kadınlar bilir ki kadın kendini yaratmakla kalmamış, erkeği de “insanlaştırmak” için binlerce yıldır mücadele vermeye devam etmektedir.

Turkuaz  10 Mart 

 

Kadın Köşe Yazarı Olunca...

 

Bir ulusal gazeteye girmiş, köşe kapabilmiş köşe yazarı kadınların köşelerini klasik kadınlık rollerini anlatmak için kullandığı zamanlardayız...

 

Hamileliğimde nasıl karnım şişti, nasıl doğurdum, nasıl bebek baktım, nasıl bokunu temizledim diye anlatma modası var ya bazı köşe yazarı kadınlarda... Ayşe Arman’da onlara katılmış. Tatlı tatlı anlatıyor nasıl doğuracağını, sevgilisini filan... Sıradan, klasik , toplumu rahatsız etmeyen bir kadın... Olacaksan böyle

huzurlu ve mutlu olacaksın...

 

 

 

Önce bir gazeteye kapağı atacaksın... Elek üstünde kalan gazete ülkede 5-10 tane... Onların da 5’er 10’ar köşesi var... Toplam 100 civarı yani... Erkek erkeğe mi yazacağız diye genç kadınlara ayırdıkları kontenjan taş çatlasa 15 eder... Eee... Sen de tut bu kontenjanı biz kadınlar şöyle doğururuz böyle

doğururuz diye doldur... Oldu mu şimdi?... Oldu tabiii... Ne için maaş veriyorlar sana, toplumu rahatsız et diye mi? Bebek dışında erkek sevgilini, kedini, köpegini de anlatmakta özgürsün...Tehlikesiz, günü kurtaran yazılar...

 

 

 

Amaaaa... Eğer bir lezbiyen, Tanrının uyur zamanına gelip de bir köşe alsa erkeklerin elinden ve dahi yazmaya başlasa “benim sevdiğim kadın...” diye, kıyamet kopar... “Paris’de kaldığımız otel odasının penceresinden, sevdiğim kadının göğüsleri arasına yatıp, kokusunu içime çekerken seyrettiğim meydan

kilisesinin gotik çatısının bulutlarla ahengini unutamam” dese mesela... Daha o akşam eline çıkış belgesi verilir...

 

 

 

Sen bir kadınsın, sevgilin de kadın ha ?! Yani erkeklerin kullanımı dahilinde değilsin ha ? Yallah !

 

 

 

Ya da bir lezbiyen kadın sevgilisiyle neşe içinde bankaya gidişlerini ve sperm katalog seçimlerini anlatsa esprili bir dille, biz çok gülsek mesela, sonra sevgilisinin yumurtasını kendi rahmine yerleştirdikleri operasyonu anlatsa, sonra da minik kızınının doğumunu, iki kadın olarak nasıl birbirlerini

anlayabilip eş frekanslarda hissedebildiklerini ve nasıl gerçek mutluluğu yakalayabildiklerini anlatsa....?

 

 

 

Anlatamaz...

 

 

 

Erkeklerin egemen olduğu sistemlerde erkek onayıyla gazeteye girersiniz, erkek onayıyla bir köşeniz olur, erkeklerden taciz görmemek için isteseniz de istemeseniz de bir erkek sevgili bulmak zorunda kalırsınız, sonra da o erkeği adam edip, adamınızı topluma anlatırsınız, bakın benim sahibim var tarzında...

 

 

 

Yazdıklarınıza ve hoş uslubunuza bayılır toplum... Sakın toplumu rahatsız etmeyin olur mu?

 

 

Turkuaz 05.02.2005

 

 

*** *** ***

 

 

 

 

FUTBOLDA ELBETTE TERÖR VAR, ÇÜNKÜ ERKEK VAR

 

Futbol fazla  akıl istemeyen bir top tekmeleme oyunudur. Futbol oyununda ne oynamakla ne izlemekle terör olmaz. Ancak futbolda erkek vardır ve erkeğin olduğu her yerde şiddet ve terör olması erkek doğasının vazgeçilmez bir kanunudur.

 

Her türlü şiddeti erkek yaratır, yaşatır, yaygınlaştırır. Mesela rastgele 10-15 erkek seçin sokaktan, bir odaya koyun ve bekleyin. En geç bir saat içinde biri diğerine cinsel organını onun arkasına ya da kadın akrabasına boşaltmak istediğini söyleyecektir. Buna küfür denir.Diğeri de bir kolunu havaya kaldırıp, parmaklarını birbirine kıstırarak elini top haline getirip hızla diğerinin yüzüne indirecektir. Buna da yumruk denir.Karşılıklı bu şekilde iletişirlerken etraftakiler büyük bir hazla izleyerek onları “vur vur vur” şeklinde teşvik edeceklerdir. Buna da şiddetin sosyalleşmesi denir.

 

 

“Şiddet eşittir erkek” denklemi yeryüzünün en kesin, en gerçek sonucudur.

 

 

Bizim medya bugünlerde sanki ilk defa şiddet yaşanmış gibi, hayatlarında hiç duymamışlar gibi, futboldaki şiddeti gündeme getiriyor. Çok komik. Benim bile yıllar öncesine ait çocukluk anılarımda komşu şehrin takım otobüsünün taşlandığı, yolcuların kan revan içinde kaldığı bir sahne bulunuyor. Erkek olan her yerde her zaman şiddet vardır. Büyük maçlarda stad çevresinde onbinlerce polis neden dizilir sanıyorsunuz? Neden futbol otoriteleri TV ekranlarında “Hepimiz kardeşiz” sloganları atarlar önemli maçlar öncesinde? Siyasi boyutu olmadığı için devletin ve polisin en sevdiği şiddet türü olan bu olayda eylemciler masum suçlular olarak görülür,cezalandırılmaz. Neticede orada olan herkes erkektir ve bir takım tutmaktadır.

 

 

Peki ne oldu da Gazetelerde TV kanallarında millet böyle futbol terörü merörü deyip sayıklamaya başladı? Yok yok korkmayın. AB ye uymaya çalışırken olacak böyle şeyler, aldırmayın.

 

 

Turkuaz

 

6 Aralık 2004

 

 

*** *** ***

 

 

 

Bir tecavuz haberi ve erkeklere faydalari

 

 

Cukurova Universitesi Iktisadi ve Idari Bilimler Fakultesi Iktisat Bolumu 4.sinif ogrencisi F.N.A.isimli bir genc kiz.... Aksam  ilac almak icin disari cikiyor, nobetci eczane ariyor ve buluyor.

 

Parasi yetmeyince yakindaki ATM ye gidip para cekiyor...

 

Tam o sirada bir otomobil yanina geliyor. Icinden iki erkek cikip kizi zorla arabaya bindiriyor. Butun gucuyle karsı koyuyor, bagirip yardim istiyor ama duyan yok...

 

Yolda giderken genç kızın boğazını sıkıp, agzina siseyi dayayip icki icirmeye calisiyorlar... Eger bir sey olursa beraber icki icip eglendik diyecekler...

 

Genc kiz hasta oldugunu soylüyor, ağlıyor, yalvarıyor aldiris etmiyorlar.

 

Baraj Camligi'na goturuyorlar...

 

Doverek, iskence ederek, gun agarincaya kadar kan revan içinde  tecavuz edip, bakire bir genc kiza erkek dunyasinda yalniz sokaga cikmanin ne demek oldugunu gosteriyor, başarılarını  gulup eglenerek kutluyorlar...

 

Evlerine dönme zamanı geldiğinde  genc kizin elbiselerini, telefonunu ve ATM kartini alip onu orada cirilciplak , bir hayvan lesi gibi birakip gidiyorlar... Giderken  "bulanlar da eglensin biraz" diye gülüşüyorlar...

 

Genc kiz uzun süre baygin yatıyor.

 

Neden sonra kendine geldiginde sürüne sürüne  ısssız camlikta saatlerce yardim isteyecek birilerini ariyor...

 

Bu sırada tecavuzcu erkekler genc kizin kartini bir bankanin ATM inde kullanmak isterken sifre yanlis oldugu icin kart makineden iceri aliniyor. "Vay orospu demek bize yanlis sifre vermis, birakmasaydik bu gece de gununu gosterirdik "diye kufurler ederek uzaklasiyorlar...

 

Polis genc kiza ait kartin uzerindeki parmak izlerinden tecavuzcu erkeklere ulasiyor...

 

Cinsel oraganinda ve vucudunun bir cok yerindeki yara, kesik ve darbe nedeniyle on gun is goremez raporu alan genc kiz -ki aslinda on gun degil yaralari iyilesse de omrunun sonuna kadar vajinal hastaliklar yasayacak-, erkekleri  teshis ederken sinir krizleri gecirip bayiliyor...

 (  http://www.milliyet.com.tr/2004/10/25/magazin/mag06.html  )

 

 

Peki sonra ne oluyor?

 

Avukatları bu tecavuzcu erkeklerin savunmasinı soyle hazırlıyor:

 

*Gezmek istedigini soyleyip aracimiza bindi. Otomobilin icinde bizimle sevisti. Hatta cinsel iliskiye girebilecegimizi soyledi. Camliga gittik. Kendi istegi ile iliskiye girdik''

 

O sırada tecavüzcü erkeklerin aileleri boş durmuyor tabii,  davasindan vaz gecirmek icin genc kizin evine tehdit telefonları  ediyorlar, sikayetini geri cekmesini istiyorlar...

 

"Bizim ogullarımız  oyle sey yapmaz. Kiz onlari bastan cikarmis belli ki... Zaten iyi bir kiz olsa o saatte isi ne disarda... Eger cocuklarimizin basini yakarsa onu yasatmayız..."

 

Gazetelerin erkek muhabirleri de bu haberi kendilerince en onemli gordukleri yaniyla baslik yapiyorlar:

 

-Universiteli kiz tecavuzu anlatti 

-ATM de kalan karttaki parmak izi tecavuzculeri yakalatti

-Icki icirip tecavuz ettiler

-Cirilciplak birakip kactilar

-Uc saat ormanda ciplak kaldim

 

Universite, parmak izi, icki, orman, cıplak... Baslıkta öne cıkarılan kelimeler bunlar... Tacavüzün kendisi normal de  bu ayrıntılar ilginç onlar icin.

 

Tecavuz haberlerinin erkek egemen toplumuna ornek olma ve ders verme acisindan faydalari da olur:

 

1- Tecavuz edeceksen kadina icki icireceksin, agzi alkol kokmasi lazim ki ters bir durum olursa polise icki icip egleniyorduk diyebilesin... Yakalanma ihtimalin olursa mutlaka alkol almalisin, sarhostum ne yaptigimi bilmiyorum demelisin.

 

2- Kadinin hava karardiginda cikmasi, giydigi elbise, oturdugu semt... gibi ayrintilari nasil lehine kullanacagini iyi hesap etmelisin... Onun zaten yollu oldugunu gosterdin mi ceza almazsin...

 

3- Unutma ki, hakim, savci, avukat ve gazeteciler de senin gibi

erkektir... Onlari zayif noktalarindan vuracaksin... Mesela cocukken tacize ugradigini, annesiz buyudugunu, asik oldugunu, sarhos oldugunu, issiz oldugunu, fakir oldugunu, deli oldugunu filan artik ne tutuyorsa soyle... Burada yaraticilik cok onemlidir...

 

4- Anneni, ablanı, karini yani ailedeki kadınları asil magdurun sen olduguna ikna edeceksin. Pacayi kurtarman icin mahkemede, medyada, mahallede kadin destegi cok onemlidir.

 

5- Eger basarirsan, tecavuz etmek kadar eglenceli bir sey yoktur... Dusunsene, korkudan odu patlamis bir kadinin agzini burnunu kira kira tecavuz etmenin, bicakla kasiklarina yazi yazmanin, gogus uclarini jiletle kesmenin, dudaklarini isirip koparmanin ve yırta yırta  tecavuz etmenin guzelligini... Butun kadinlara erkekligin ne oldugunu ogretmezsen boyle simarik simarik sokaklarda gezerler...

 

 

Kisacasi, erkeklerin egemen oldugu sistemlerde medyadan hukuka kadar tecavuz icin bir dolu kilif bulunacaktir. Ama gozden kacirmamak gereken tek sey

erkeklerin hepsinin tecavuzcu potansiyeline sahip oldugudur... Bir avuc erkegin uzun ugraslarla egitilip zararsiz hale donusturulebilmis olmasi dunyadaki

milyarlarca erkegin tecavuzcu oldugu gercegini elbette degistirmez...

 

 

*** **** ***

 

 

 

EN BUYUK AB, BASKA BUYUK YOK!

 

 

 

Gecen sene eylul ayinda gazetelerde "AKP escinsellere kapisini kapatti" diye bir haber...

 

Adamlarin oy ihtiyaci yok tabii, niye  escinsellere yaranmaya calissinlar ki?...

 

Hani kucuk bir parti olsan, yasadisi emellerin olsa,  soyle vitrine iki tane travesti koyarsin, bir iki gazeteciyi cagirirsin, travestilerin arasında halay çekerek poz verirsin... Nasilsa iktidar olacagin yok, kafa sayisini arttir biraz, sonra zaten kovarsin giderler... Escinsel haklari filan, size ne!..

 

 Ama AKP oyle degil, onun ihtiyaci yok, zaten gelmisler tek baslarina. Maske takmadan diyorlar, Escinseller kapidan giremez!

 

Helal vallahi!..

 

Peki ama  TCK nin bu mecburi degisimi ne olacak?... AB ye girecegiz ya artik... O da ne, bir oturumda TCK da  Escinsel ayrimcigina bir yil hapis cikiveriyor...  Gerci ilk hali degisiyor, sonra gene degisiyor ve kusa donmus seklinde cikiyor, ama olsun neticede cikiyor ya... (Hadi simdi  ayrimcilik yap, bir yil iceri tikarlar alimallah! )

 

Bu  yetmiyormus gibi  simdi de Fransa'ya gittiginde  terbiyesiz Fransiz gazeteciler basbakanimiza ''AB icinde escinsellerin evlenmeleri ve evlat edinmeleri hakkini nasil degerlendiriyorsunuz'' diye soruyorlar.

 

Erdogan da, ''Bizim hukukumuzda bu konu tam oturmus degildir, tartisma asamasindadir'' gibi bir seyler geveleyerek lafi degistirmeye calisiyor. 

 

Bu sefer degistirdi diyelim,  peki bir sonraki gidisinde ne diyecek?

 

Sahi ne diyecek?

 

Bugun ciksa bir aklievvel escinsel ve dese ki;

 

"Ben AKP ye uye olacagim ve bu partide calisacagim, gonlum oyle istedi "

 

Ne olacak? Almayacaklar mi?

 

 

Etnik, azinlik laflari geveleyen dogulu vatandaslardan yiginla adam var hem partide hem mecliste... Ermenilerden de var, alevilerden de var...

 

Hepsi var bir tek escinsellerden yok... Timsah gözyaşı dökenler heryerde “ezildik” diye naralar atıyorlar, gerçekten ezilenlerin sesi soluğu çıkamıyor.

 

Ama dogrusu bu ulkede hem de bu zamanda nasil ki etnik lafini etik degerlere aykiri buluyorsam , azinlik lafini da ulkenin onda birini teskil eden escinseller için yakistiramiyorum...

 

 

Butun icten pazarlikli hallerine ragmen, kurallarini dayatarak escinsel haklarinda bu  ulkeyi onyillarca ileriye tasiyan AB ye tesekkurler... ( * )

 

 

Yasasin AB, baska buyuk yok!

 

 

 

 

( * ) Gazetelerden :

 

14 Eylul 2003 AKP, kapilarini escinsellere kapatti- Gazeteler

 

30 Ocak 2004 Escinsel ayrimciliga bir yil hapis.

TBMM TCK Alt Komisyonu, Turkiye'nin yillardir tartistigi, ancak bir turlu yasal

duzenleme yapamadigi "escinseller" konusunda onemli bir adim atti. Insanlarin,

cinsel egilimlerine bakilarak ayirimcilik yapilmasi suc olarak TCK'ya girdi

 

20 Ekim 2004 AB icinde escinsellerin evlenmeleri ve evlat edinmeleri hakkini

nasil degerlendiriyorsunuz sorusu uzerine Erdogan,

"Bizim hukukumuzda bu

konu tam oturmus degildir, tartisma asamasindadir"dedi.

 

27 Ekim 2004 Ingiliz The Guardian Gazetesi'ne konusan Erdogan, 'Turkiye'ye uc

yil verin; tamamen farkli bir ulke olacak. Ne olursa olsun biz degisecegiz' dedi.

 

 

***   ***   ***

 

 

Hadi Oldursene Canikom

 

Kadin Dusmani Bir Tiyatro Oyunu

 

  

Aziz Nesin iyi bir yazardir, bunu dost dusman kabul eder... Aziz Nesin yazilarini rast gele degil, bilincli yazar, bu yuzden iyi bir yazardir... Amma velakin Aziz Nesin kotu bir erkektir ve kadin dusmanidir.

 

Aziz Nesin “bu halkin % 60'i aptaldır”  demisti. Sonradan da  ayip olmasin diye “ Sukredin ki % 80 demedim” diye bir gazete roportajinda duzeltmisti... Kimi ona hak verdi, ama kendini geri kalan % 20 lik kesimde gordu, kimi de onu halk dusmani ilan etti... Yazar mahkemeye verdildi, beraat etti..

 

Ona hak verenlerin  tamami kitaplarini okumuslardir saniyorum. Iste bu okunan kitaplarin birinde bir tiyatro oyunu vardi, adi "Oldursene Beni Canikom"

 

Bu oyunu Istanbul'da 10 sene kadar once seyrettim. Ve dikkat ediyorum , o zamandan beri hic ara vermeden her sene, her sene belediye tiyatrolarinda yer aliyor... Bir sene bile es kaza unutulmadi... Bahcelievler, Fatih, Gaziosmanpasa ve su anda da Harbiye’de oynamakta...

 

Komik bir oyun, herkes kahkahalarla guluyor...

 

Hatirladigim kadariyla konusu soyle:

 

80 yaslarinda bir kadin dairesinde yalniz yasiyor. Onun gene kendi yaslarinda bir komsusu var, karsi dairede oturuyor ve arkadaslik ediyorlar... Bir gun radyo haberlerinde mahalleye bir tecavuzcu sapigin dadandigini duyuyorlar. Bu sapik yalniz yasayan kadinlarin evlerine dogalgaz tamirati ( musluk tamirati miydi yoksa hatirlamiyorum) bahanesiyle giriyor ve evdeki kadinlara tecavuz edip olduruyor.

 

Yasli kadinlar oldurulmekten biraz korkuyorlar ama tecavuz edilmenin cazibesine(!)  kapiliyorlar ve tecavuzcunun gelmesini sabirsizlikla bekleyip suslenip puslenerek hazirlaniyorlar... Oyun boyunca onlarin tecavuz edilmeyi  bekleyisleri, kadinlarin once kime tecavuz edilecegini tartismalari  anlatiliyor,  herkes guluyor... Hatta yanlislikla gelen yasli postaciyi tecavuzcu sanip, "once bana tecavuz et" diye yalvarmalari muthis bir komedi ornegidir...

 

Buradan su sonuclar cikiyor:

 

1- Aziz Nesin'e gore kadinlar kendilerine tecavuz edilmesini beklerler...

2- Aziz Nesin'e gore kadinlar olunceye kadar tecavuz edilmeyi beklerler...

3- Aziz Nesin bir kadin dusmanidir

4- Aziz Nesin ya aptaldir ( Tecavuzun ne oldugunu idrak edememektedir)

5- Ya  sadisttir...

6- Ya da siradan bir maco erkektir.

7- Yukaridaki 6 madde o oyunda oynayan ya da oyunu oynatan her kisi ve kurum icin gecerlidir.

8- Yukaridaki 6 madde ayni zamanda oyunu birden fazla seyreden herkes icin gecerlidir.

9- Yukaridaki 6 madde magazin koselerinde tiyatro oyunlarini yazan-tanitan-elestiren butun basin mensuplari icin de gecerlidir.

10- Bu halk gercekten aptaldir.

11- Ve bu halk bir yandan yasli annelerini kutsal sayar ama bir yandan da 80 yasindaki annelere tecavuz  edilmesini komik bulacak kadar iki yuzludur...  

12- Bu tur oyunlarin, blug cagini gecen butun  erkeklere guclerinin yettigi her yastaki kadina tecavuz etmelerini  onayladigi, zaten kadinlarin da bunu istedigi seklindeki gercek disi bilgilerle tecavüze tesvik ettigi  apaçık bir gercektir.

 

Bu ulkedeki  mahkemelerde  davalarin 2/3 unu tecavuz dosyalari olusturur.  Mahkemelere intikal etmeyen sayisiz tecavuz vakasi vardir. 

                     

              

***   ***   ***

 

 

 

HA FEMiNiST LEZBiYEN, HA LEZBiYEN FEMiNiST?

 

Biz feminist lezbiyen miyiz burada, lezbiyen feminist miyiz? Diye düsünüp duruyorum.

 

"Ha kel Hasan, ha Hasan kel..." diyor Zevzek...

 

"Degil iste!" diyorum ona... "Bu farkli..."

 

"Yok canim" diyor, "Fark var da bir tek sen mi görüyorsun? Herkes bir tutturmus lezbiyen feminist gidiyor, sen de öyle yapsana..."

 

"Lezbiyen feminist, feministlerin arasinda bir grup olarak var olan kadinlarin kendileri için kullandigi sifattir" diye açikliyorum... “Kadin gruplari arasinda, gerektiginde kendimizi tanitmak için  lezbiyen kadinlar tanimini kullanabiliriz. Ama kadin lezbiyenler tanimini hiçbir zaman kullanamayiz... Çünkü lezbiyenler zaten kadin olur...”

 

"Ha su, her portakal yuvarlaktir ama her yuvarlak portakal degildir, mantik döktürmesi gibi" diyor...

 

“Eh, öyle sayilir”  diyorum dislerimi sikarak... “Feministler arasinda bir etkinlikte yer aliyorsak ya da esas olarak kendimizi feminist tanimliyorsak lezbiyenligi sifat kullanabiliriz. Ama biz lezbiyeniz. Feminist olmayan lezbiyenlerin yaninda   kendimizi feminist olarak sifatlandirabiliriz. Ya da, esas olarak biz lezbiyeniz, feministlik lezbiyenligimizi tanimlayan bir sifat...”

 

Amaaan” diyor Zevzek, “Dedim iste, ha Hasan kel, ha kel Hasan”

 

Ben öfkeli, o alayci bir yüz ifadesiyle sahneden iniyoruz...

( Burada Karagöz yumrugunu havaya kaldirir ve Hacivat, yiktin perdeyi eyledin viran, sahibime haber vereyim hemaaaan diye kaçar ama bizde siddet yoktur, sahip yoktur, perde yoktur maalesef...)

 

9.10.2004 Cumartesi

 

 

***   ***   ***

 

 

Sporcu kizlarimiz

 

Birisi, babasi yasindaki  Yucel Kop tarafindan sabi subyan yasta kesfedildi (!) ve antrenor adam kizin basarilariyla evlendi, kocasi oldu: Simdi karima nasil idrar testi uygularmis elin adamlari diyerek doping kontrolu yapmaya calisan gorevlileri kovdu. Sureyya'yi ve bizi olimpiyat sampiyonlugundan etti.

 

Digeri, ki sonradan kizimiz olan cukulata renkli bir sporcumuz; havada karada kolaylikla aldigi atletizim derecesini olimpiyatlarda almamak icin cok ugrasti ve 19. oldu.

 

Bir kizimiz seker diye antrenorunun verdigi seyler yedigi icin  dopingli cikti, ceza aldi...

 

Halterci kizlarimiz ise cocuk yastan baslayarak antrenorleri tarafindan tacize ugradiklarini soylediler. Antrenor olan adam  “Onlarin ucu bir arada kaliyorlardi, galiba lezbiyendiler, onlardan hersey beklenir, bana iftira atiyorlar” gibi muthis bir savunma yapti...

 

Ustelik daha henuz hafizalarimizda tazeyken , futbolcu kizlarimizin lezbiyen iddialariyla spor hayatlarinin sona erdirildigi...

 

Peki, bu kizlarimiza  neler oluyor?

 

Belki de  onlarin durust, taciz etmeyen, uyanik, basarili kadin antrenorlere ihtiyaci vardi... Erkekler kadinlara antrenorluk edince bir yerden fire veriyorlar... Ama yazik ki ulkemizde antrenorluk hala erkek meslegi, kadinlar ise sahalara yeni yeni iniyorlar...

 

 

Bana kalirsa, heteroseksuel bir erkek kizlar icin egitici olmamali, hele ki bizim gibi cinsel ac gozluluk yasanan bir ulkede...

 

7.10.2004 Persembe

  ***

 


MANTIK


Dogar , büyür, bir süre yasar ve ölürüz... Düsünen yaratik olarak bu basit bilgi bize yetmedigi, acitici geldigi zaman masal uydururuz.

Bilgi mantik sablonumuzu olusturur. Eksik bilgi ve ölcüler, mantigimiz dogru bile olsa yanlis sonuclara varmamiza neden olur. Dünyanin yapisini ve fay hatlarini bilmeyen atalarimizin depremi, kocaman bir öküzün basinda tasidigi dünyayi bir boynuzundan digerine gecirirken sallanmasi seklinde aciklamasi gibi...

Mantigi bir daire seklinde düsünün. Bilgi noktalarinin birlesmesinden bir daire olusturabilirsek mantik kurabiliriz. Ama dairenin bir kismi eksik ise ve biz buna ragmen mantik olusturmak istiyorsak, o eksik kismi hayallerimizle, yaratici senaryolarimizla yamayarak tamamlamaya calisiriz. Günümüzde de insanlar " Sonsuzluk nedir, öleceksem neden dogdum" gibi sorularin cevabi bilgi dagarciginda henüz yer almadigi icin, bu tür sorulara metafizik/din/ felsefe gibi yollarla cevap vermeye devam eder. Ancak bu yamali mantik bicimi hicbir zaman gercege hizmet etmez.

Turkuaz

 Dana Zohar

DANA ZOHAR

Bilimsel metafiziksel alanda avangard dusunurlerden biri de, Kuantum Benlik
kitabinin da yazari olan fizikci Dana Zohar'dir.Zohar, inancli bir sekilde,
tutucu bilimsel arastirmanin bir kisiye kacinilmaz olarak verdigi kendine guven
ile profesyonel bilgisini kullanarak, bazilarimizin yillardan beri ogrendigi
seyleri anlatmaktadir.Bu kitap, Oxford Union da , 1990 yilinin ocak ayinda
tanitildigi gun, toplantida, seckin fizikciler, psikiyatristler, filozoflar ve
ayrica iki dini lider bulunuyordu.Bu kadar seckin dusunurlerin huzurunda Zohar,
acaba ne soylemek istiyordu?

Teori kisaca suydu:Suur, bir kuantum fiziksel sistemdir.Butun yasayan varliklari
digerleriyle surekli bir etkilesim icinde tutar, yani doga , tarih ve tanri ile
irtibati da buradan gelir.Zohar herkesi, fiziksel olarak diger herkesin ve
herseyin bir parcasi olarak gorur.Bizlerin, ruhsal baglamda dusundugumuz dalga
yanimiz ve fiziksel olarak niteledigimiz parcacik yanimiz gercekte
birdir.Dolayisiyla bizler gercekte hicbir zaman olmeyiz cunku bizlerin bir
parcasi, diger insanlarin kuantum suurunda kalir.Bu Jung'un kollektif suur disi
teorisinin ipnotik regrasyondan( geri donme) toplanan bilgilerin ve diger
bilimsel olarak supheli psi sekillerinin isiginda bir anlam ifade
eder.Zohar'in teorisi; cevrecilerin, dogaya butunsel yaklasmaya yonelik
cagrilarina bir yanit olarak gorulebilir.Bu ayni zamanda ruh-madde ikiliginden
kacistir.Bu ikilik, yunanli filozoflarin animizmi ve diger eski inanclari
rasyonellestirmeyi secmelerinden itibaren bati dusuncesini
etkilemistir.Bizlerden bir cogu
gibi Zohar'inda inandigi, butun hayvanlarin ve bitkilerin ruhlari
oldugudur.Kuantum fizigi ise psise, oz veya ruh olarak adlandirilmis olan ve her
ikisinde de bulunan suur, kisilik ve motive edici faktorun aciklanmasi icin
eksik olan ipucunu vermektedir.Kuantum sistemler, zaman ve uzayi fethederler
cunku parcaciklar, sebebi anlasilmayan bir baglanti olmadan da uzun mesafelere
ragmen etkilesirler ve maddenin kuantum dalgalari, en sonunda buyuk kumeleri
olusturacak sekilde cokene kadar, sonsuz olasiliklar cesitliligi
icerirler(Belirsizlik Prensibi).Ayni sekilde, psise veya ruh olarak
adlandirdigimiz suur, zaman zaman, bedenlerimiz olarak adlandirdigimiz madde
parcaciklari seklinde cokerek, benzer sekilde hareket ediyor
gorunebilir.Schrodinger'in kedisi paradoksuna gore;varolus veya varolmayis,
hayat ve olum birbirlerini orterler ve ancak gozlendikleri taktirde belirgin bir
realiteyi ustlenirler.Zohar'in ileri surdugu gibi, Gozlem ve olcumleme aninda,
hem dalga hem de parcacik olup,
daha once gozlemlenmis elektronlar;dalga veya parcacik olurlar.

Gozlemden once, bir parcacigin ozellikleri belirsizdir veya ayni anda
pozisyonlar yada olusan bir menzil icinde dalgalanirlar.Bu dalgalanisa bazen
"Bulaniklik" denir ve bazi otoritelerin dusundugune gore, evren belki de
gercekte bulanik olabilir.Fizikci Dr.Evan Harris Walker tarafindan verilen, bir
evin kapi esiginde bir ayagi iceride, bir ayagi disarida bulunur bir sekilde
duran bir kisiye benzetmesine deginirler:bu kisi ayni anda, kapinin hem icinde
hem disindadir.Bedene ve psiseye uygulandiginda, bu prensip;bireyi, herhangi
veya cok sayida hayatta, varolan gelen bir butun olarak ele alir.Cunku her
enkarnasyon, bulanik dalga ozelligi ile birlikte tum ozu kapsayan o gozlenebilen
parcacigin, belki de o kadar rastgele olmayan duzenlemelerinin
sonucudur.Dolayisiyla beden ve ruhu/psiseyi, birbirinden tamamen ayri iki varlik
olarak gormek yanlistir.Cunku gercekte bunlar tek birimdir;bazi parcalari dis
zamanin bulanik dunyasinda fonksiyon gosterir, digerleri ise belirgin,
gozlenebilen ic
zamanda ortaya cikarlar.Bu cesit mantik yurutme, ayni zamanda psikoterapi veya
danisma esnasinda yuzeye cikan kisiliklerimizin cogu degisik yonlerini;gercek
disi fantezi sinirlarina tutunma egilimi gosteren dis zaman tecrubelerini ve
gercek dunya anlaminda daha rasyonel gorunen ic zaman benligini aciklar.Sag
beyin yarim kuresinin;suurlu benliklerimiz ve dis zaman arasinda bir baglanti
olusturdugu;sol beyinlerimizin, mevcut realitemizin daha az soyut olan ve daha
fazla belirgin yanlariyla basa cikmak icin duzenlenmis oldugu soylenmektedir.Bu
belki de boyledir fakat eger sag yari kure bilgilerini, bulanik ve dalga
kuantumu(psise) ozelliginden alirsa;o zaman, iki yarimkure arasinda gecen
mesajlar, her ikisinin kombinasyonu ile birlikte cozumlenir, kategorize edilir
ve uygun referans deneyimlerine donusturulur.Bu noktada dusunulecek ucuncu
faktor, bireyin ruhsal olgunlugudur.Bu, eger kuantum anlaminda yorumlanirsa, o
bireye ozgu, kuantum parcacigi/dalgasi tarafindan gerceklestirilmis
donusumler ve degisiklikler sayisina esittir.

Eger bedensel evrime paralel isleyen, ruhsal olgunluk olusumuna dayanan mistik
ogretilere dikkat etmek gerekirse, sunu ileri surebiliriz ki, bazi parcaciklar
digerlerine gore evrenin daha fazlasini gormuslerdir.Halbuki boyle
spekulasyonlar tamamen felsefi olduklarindan ve dolayisiyla deneysel ve teorik
dayanaktan yoksun bulunduklarindan, sonucta bizim inanmayi sectiklerimiz, neyin
sonlu ve sonsuz olduguna dair bireysel yorumlarimizla karara baglanacaktir.

Zohar ve Marshall, suurun bir kuantum-fiziksel sistem oldugunu ilk belirtenlerin
kendileri olduklarini iddia ederler.Obur yandan, suur ve kuantum olusumlari
arasindaki benzerligin fizikci David Bohm ve Fritjof Capra tarafindan da
gozlendigini kabul ederler.

Ortalama bir insanin kuantum dunyasini anlamasiyla ilgili olarak, belki de
kuantum sicrayisini beklememiz gerekmektedir..Bu sicrayis bize;bunun gibi ve
daha seyyal ama bizlerin ne oldugu, su anda uzay-zaman bolgesi olarak
adlandirdigimiz yerde ne yaptigimiz turunden bir o kadar aydinlatici gercekler
hakkinda, insan suurlarini acacak kilidi sunacaktir...

                                                           ***

 

 

  basa dön

 

Yazarlar
  Kırmızı
  Turkuaz
  Eflatun
  Diğer Sayfalarımız
  Roman - Hikaye
  Resim Galerisi
  Nostalji
  Astroloji
  Mizah
  Sizden Gelenler
 
  Sana Aşığım
  Aşk Arayanlar
  Günah Çıkarma
  Derdini Anlat
  Tartışma Forumu
  Arşiv
  Linkler

 

 

Eigene Website kostenlos erstellt mit Web-Gear

Verantwortlich für den Inhalt dieser Seite ist ausschließlich der Autor dieser Webseite. Verstoß anzeigen