H e r    k a d ın    l e z b i y e n d i r.     A m a    b a z ıl a r ı    h e n ü z    f a r k e t m e m i ş t i r .
  Ana Sayfa
  Feminizm
  Lezbiyen Feminizm
  Kadın Olmak
  Erkek Kültürü
  Lezbiyen Tarihi
  Şair Kadınlar
  Osmanlı'da Lezbiyen
  Politika
  Haberler
  Kadına Tecavüz
  Kültür - Sanat
  Kitap
  Felsefe
  Kadın Filozoflar
  Kadın Sağlığı
  Biz Kimiz
  Site içi arama

 Kırmızı

Gelinim olur musun

Ölüm üzerine kücük bir deneme

Bir gün bir kitap okudum   Matrix gibi 

 

 

İki Kadın bir pazar

 

AYAKTA ISEYEN KADINLAR VE ENGIN ARDIC

 

Artik duymayan kalmadi sanirim.Ozellikle "umumi" tuvaletlerde kadinlarin klozete degmeden cis yapabilmelerini mumkun kilan bir karton aparat icat edildi.Adi "Magic Mate".

 

Ayakta isemeyi saglayan bu aparati kullanan bazi kadin kose yazarlari keyifli

pazar yazilari kaleme aldilar.Okuduk, eglendik ve bir denk gelse de kullansak

diye icimizden gecirdik.

Ama bir de baktik ki, kadinlarin ayakta isemesiyle, neredeyse tum kadinlardan

daha fazla ilgilenen bir erkek kose yazari, artik onun adiyla anilan, saldirgan,

cirkin ve edepsiz bir uslupla , bir pazar yazisi kaleme alip, o "engin"

fikirlerini, tipki erkeklerin pisuvari hedefleyemeyip, duvarlari, orayi, burayi,

bazende ustunu basini kirletmesi gibi, ortaliga sacivermis...Feministleri

kizdiran seylerden tutun da, "sevicilerin!" onu neden sevmedigine kadar, icinde

ne kadar "engin" varsa yazmaya calismis..

 

Peki, amaci sadece kadinlarin hijyenik olmayan ortamlarda cis yapabilmelerini

saglayan bu aparat, Engin Ardic'i neden bu kadar ilgilendirdi dersiniz?

 

Cunku, Engin Ardic, kadinlarla "temelde" zoru olan adamlardan

biridir.Cocuklugundan ergenligine, genclik doneminden olgunluguna kadar,

karsisinda guclu bir kadin gordugunde tirsan, urken ama bunu ayakta isemesini

saglayan "seye" yakistiramadigi icin , bu kadinlari , feminist, sevici gibi

kavramlarla asagilamaya calisan adamlardandir.Ona gore bir kadin sadece, onu

ayakta iseten seyle cinsel doyuma erebileceginden, bunu reddeden kadinlarin,

kendi kucuk erkek egosunu da ayaklar altina aldigi sanrisina kapilip, sinir

krizleri icinde kose yazilari dosenen bir adamdir.

 

Engin Ardic, gizli ya da acik, kadinlara nefret kusan bir adamdir.Yasaminin

hicbir doneminde, guclu ve akilli bir kadinla esit ve ozgur bir iliski

kuramayacak kadar, insani anlamda evrilememis, populerligi korusun diye

kendisine verilen kose de, cisli , pisuvarli ve turevli konularin disina

cikamadan , kisa soluklu gundemler yaratarak varolabilen bir adamdir.

Hijyenik olmayan ortamlarda cis yapilmasini saglayan kucuk bir aparati bile,

lezbiyen kadinlara saldirmak icin firsat olarak gorebilecek kadar konu fakiri ve

basarisiz bir gazetecidir de ayni zamanda..

 

"Engin Ardic" , terbiyesiz ve edepsiz bir uslubun, kose yazarliginda ki

adidir...

 

Peki, ben bu yaziyi nicin mi yazdim?

 

Cunku , lezbiyen gazetesinin ,lezbiyen kose yazarlarindan biriyim ben.Pis kokusu heryere sinmis, cirkin "erkek egemen sistemin", Engin Ardic gibi atiklarina, icimden geldigi gibi yanit verebilecegim tek yerdeyim yani.Internet de, kucuk bir aramada, binlerce kisinin, su yazilanlari okuyabilecegi gercegi bile, bu cirkin adamin suratinda , bir tokat gibi patlayacaktir, emin olun...

 

Kirmizi  15.06.05

 

 

 

 

 

 

Bugun 23 Nisan

Bugun 23 Nisan, nese doluyor insan...

Okul bahcesindeki coskulu bayram toreninde, onunde mikrofon,saclari iki yandan orgulu kucuk kiz cocugu geliyor gozumun onune.Gunlerce ezberlemeye calistigi siiri, abartili el kol hareketleriyle okumaya calismasi.Yanibasinda duran ogretmenlerinin gulumseyen gururlu yuzleri.Siyah onluklu arkadaslarinin tembihlenmis alkislari arasinda merdivenlerden inip, sinifinin bulundugu bolume gecmesi.Okul pencerelerine asilan susleri, balonlari.Cok uzun yillar onceydi.O kucuk kiz cocugunun 23 nisanlari hep boyle gecti...

“Yargitay, tecavuze ugrayan cocugun, bagirmamasi ve kimseye anlatmamasini, “tecavuze riza gosterdi” biciminde yorumladi.Yargitay bu nedenle saniga verilen cezadan indirim yapilmasini istedi.Yerel mahkeme yargitay kararina uyunca tecavuzcuye verdigi 13 yil 9 ay hapis cezasini 4 yil 10 aya indirdi ve infaz kanununa gore yatmasi gereken 2 yillik sureyi dolduran sanik tahliye edildi.19/02/2005

Simdilerde, ise giderken, torenler nedeniyle trafige kapatilan caddelerde goruyor bayram cocuklarini.Rengarenk kiyafetleri icerisinde sarkilar soyleyerek yurumelerini.Televizyonlarda,devlet erkaninin cektigi nutuklari dinlemeden kanal degistiriyor hep.Anlamini ozenle sakladiklari bu ozel gunu,nasil bir gosteriye cevirmeye calistiklarini biliyor artik cunku...

“Izmir’in Urla ilcesi Barbaros Cocuk Koyu’ndeki taciz ve tecavuz skandalini sorusturan Urla savcisi, fezlekesini tamamlayip Izmir Agir Ceza mahkemesine gonderdi.Fezlekede, “Koyde cocuklara yonelik taciz ve tecavuz yaygin bicimde yasanmis.Tanik ve magdur beyanlarindan anlasildigi uzere, cocuklar bu nedenle surekli korku, huzursuzluk ve tedirginlik icine girmisler” denildi..”

O kucuk kiz cocugu buyudu artik.Akademisyen bir babanin, uc yasindaki kizina taciz de bulundugunu haberini ogrendi aylar once...Is guc sahibi, “saygin” adamlarin, her yil turlarla uzak doguya giderek, torunlari yasindaki cocuklarla para karsiligi birlikte olduklarini okudu istatistiksel bir calismanin satir aralarinda..Tarlada calissin, ev islerini yapsin diye okula gonderilmeyen piril piril genc kizlari izledi bir TV programinda, ici acidi..Kucucuk cocuklarini kucaklarina alip sermaye yaparak dilenen anne ve babalar gordu sokaklarda..

“Sakarya’nin Kocaali ilcesinde dun meydana gelen olayda, 7 yasindaki bir cocuga once tecavuz eden, ardindan da dereye atarak olumune sebep olan 13 yasindaki K.T.’in , Turk Ceza Kanunu’ndaki son degisiklikle, cocuk suclularin yasinin 11 den 12 ye cikartilmasi ile, tahliye edildigi ifade edildi.”

En cok da, tum bu olup bitenlerin, edilgen bir dil kullanilarak anlatilmasi ; taciz “edildi”, tecavuz “edildi” denilmesi kizdirdi onu.Erkek egemen sistemin, “tecavuzcu, tacizci, dayak atan”  “erkegi”, nasil ozenli bir dikkatle saklamaya calistiginin ayirdina vardi.Iste bu nedenle, bu konularla ilgili her yazisinda, isaret parmagiyla gostermekten cekinmedi bu “erkekleri”..Sokakta, iste ve hatta evlerde bizimle yasadiklarini anlatmaya calisti..

“Antalya’nin Gundogmus ilcesinde, 3 yasindaki bir kiz cocuguna tecavuz edildi.Kozagaci koyunde meydana gelen olayda, Fatma Uysal adli kadin, kayboldugunu zannettigi 3 yasindaki kizi F.U.’yu koy koprusu altinda kanlar icinde buldu.Fatma Uysal, trafik kazasi gecirdigini tahmin ettigi kizini hastaneye kaldirdi.”

Rengarenk kagitlarla suslu okul pencereleri cok geride kaldi artik..Siirler soyleyen o kucuk kiz cocugu da...

Bugun 23 Nisan nese dolamiyor insan........

 

Kirmizi

 

 

IKI KADIN BIR PAZAR

 

 
Kadinlar pazar gunlerini sevmez...Erkek elinde kumandayla televizyon
karsisinda uzanirken kadin utu yapar.Erkek “benim karnim acikti” diye
bagirirken, kadin camasirlari yikar.Kadin yemek yapar, kadin evi temizler,
kadin bulasiklari yikar.”Bugun bitse de su adam ise gidip ayagimin
altindan cekilse “ diye soylenerek butun bir pazarini gecirir kadin...
 
Ama bazi kadinlar pazar gunlerini sever..
 
Sabah yumusak bir opusle uyanir bazi kadinlar.Gulumseyip “biraz daha
uyuyacagim ben” der.Sevgilisi onu oylece birakip mutfaga gecer.Cay suyunu
koyar, yumurtalari haslar.Kapi onune birakilan pazar gazetelerini
alir.Kaynayan suyla once guzel bir kahve yapar kendine.Gazete basliklarina
aceleyle goz atar.Yatakodasinin kapisinin acildigini duyar.Mutfaga gecip
dolaptan peyniri cikartir.Sevgilisinin uykulu guzel yuzu tam
ensesindeyken bilerek oyalanir.”Sana harika bir kahvalti hazirliyordum, keske
biraz daha uyusaydin” der.”Olsun , birlikte hazirlariz” yaniti gelir
hemen.Nergis dolu bir vazonun tam ortasinda durdugu masa, keyifli bir Pazar
kahvaltisi icin ozenle hazirlaniverir hemen.Iki kizarmis ekmek isirigi
arasina sikistirilan opuslerle uzar.Gazete uzerinden bakismalarla devam
eder.
 
Bazi kadinlar pazar gunlerini sever.
 
“Hayatim beyazlari makineye atiyorum varsa bir sey cikar” diye seslenir
salonda televizyon seyreden sevgilisine.”Hayir askim , bende simdi
mutfaga gecip ispanakli borek yapacagim” diye yanit gelir hemen.Keyifli bir
telas baslar evin her yerinde..Makine beyazlari yikarken, borekler
firina verilir.Her yanyana gecis, kucuk sarilmalarla opuslerle dolu kisa
molalar olur.Camasirlar asilirken, icerde ki kadin:” sevgilim acele et,
harika bir film yakaladim televizyonda “ diye seslenir..Digeri kosarak
gelir ve kanapede boylu boyunca uzanan sevgilisinin kollarina birakir
kendini..Filmi izlemenin keyfi, sicak dokunuslar ve oksayislarin hazzina
karisir.Devam eder....
 
Bazi kadinlar pazar gunlerini sever.
 
“Hadi biraz yuruyuse cikalim” der uyuklayan sevgilisine..Rahat pazar
kiyafetlerini giyip cikarlar evden.Kisa bir gezintiden sonra balikci
tezgahinin onunde bulurlar kendilerini.. “Tekir alalim, yaninda kocaman bir
salata yapariz” diyerek goz kirpar sevgilisine.Marketten o cok
sevdikleri beyaz sarabi da alip evlerine donerler.Tatli bir telas baslar
yeniden mutfakta.Baliklar temizlenip rokalar yikanirken birer kucuk kadeh
sarap icerler.Her eylem sevgi dolu opuslerle bolunur.Cicekler ve mum
isiklariyla suslenmis masa da , sohbet ve ask dolu bir aksam yemegi
bekliyordur artik onlari.
 
Bazi kadinlar pazar gunlerini sever.
 
Nevresimi daha yeni degistirilmis yataga giren kadin banyoda ki
sevgilisine seslenir..”Hadi hayatim, cabul gel”..Kucuk sirin ayiciklarla suslu
pijamasini cikarmasini seyreder sonra.Yorgani kaldirip yanina cagirir .
Sicak teniyle isitir sevgilisinin ciplak tenini.Yumusak opuslerle
tesekkur ederler birbirlerine bu harika gun icin.Sarilip huzur icinde
uyurlar sonra...
 
Lezbiyen kadinlar pazar gunlerini sever ...

Kirmizi/ 07.03.2005

ÖLÜM ÜZERİNE KÜÇÜK BİR DENEME


Bazen ne kadar yalnız ve çaresiz hissettiğimiz üzerine birşeyler yazmak istedim.

Aslında bu evrendeki yerimiz ve bunu anlayamayışımız üzerine olacak belki
de.Gündelik yaşamlarımıza ve sıradan iç dünyamıza odaklandığımız da yaşam ne
kadar da basittir.Gidilmesi gereken işler, ödenmesi gereken faturalar, canımızın
çektiği yemekler vardır.Seyredilen tv programları, okunan kitaplar, dinlenilen
müzikler, gidilen sinemalar..Konuştuğumuz insanlar, paylaştığımız dostlar,
yürüdüğümüz yollar ve yaşadığımız şehirler..Bir tek bizim bildiğimiz gizli bir
iç evrenimiz de elbette..Dışarıyla hiç örtüşmeyen bir evren.Acımızı orda
yaşarız.İkilemlerimizi ve çıkmazlarımızı da.Eğer biraz daha derine inebilirsek,
bildiğimizi sandığımız herşeyin dışında bir gerçekliğin varolduğuna dair gizemli
bir duyguya kapılırız.Heyecan ve coşku verir bu..Ve ne yazık ki hep ve sadece bu
noktada kalır algımız ve duygulanımımız.Derin uykulardan uyanıp gündelik
yaşamımıza gözümüzü açtığımız da, sıradanlıklarımıza da merhaba deriz
yeniden.Ama hayat her zaman ezbere bildiğimiz tekdüzeliklerle devam
etmez.Bizi yerimizden sarsan ve rahatsız eden şoklarda vardır bu anlam
veremediğimiz kurgu da.En önemlisi de elbette ölüm gerçeğidir.Ölüm bizi, her
defasında tek bir şeyle yüzleştirir.Bilinmezlik.Ve bunun ardından gelen
güçsüzlük duygusu, çaresizlik ve korku.Yemeklerin tadı, dostların sohbeti,
okunulan satırların büyüsü anlamını yitirir.Egolar, adına ölüm dediğimiz suyun
içinde hızla eriyen buz parçaları oluverir bir anda..Yapayalnız kalıveririz o
kocaman yapay dünyalarımız da..Uzun uzun aynalara bakıp, bir süre sonra artık
bize çok yabancı gelen gözlerimizde yanıt aramaya çalışırız.Giderek bizden
uzaklaşan o yabancı yüzü tanımaya, yakalamaya çalışırız.Aynanın bir yanında biz,
bir yanında yansımamız kalıveririz öylece.Elimiz de ki tek gerçek o olur.”Biz”
olduğumuzu sandığımız ama “biz” olmayan gözler.Ve gene eğer biraz derine
inebilirsek, belki de asıl bizin o olabileceği keşfine ulaşırız yavaşca.Aynanın
belki de gerçek olan tarafından bize suskunluk ve bilgelikle bakan varlığın
eğri büğrü bir görüntüsü olduğumuzu anlarız.Ölüm gelip yakaladığında bir
yakınımızı, işte o zaman, oyun oynamaya ara veririz.İşte o zaman gerçeği peşine
düşeriz.Zavallı insan belleğimiz unutana kadar herşeyi, evrendeki yerimizle
ilgili küçük, çelimsiz keşiflere devam eder dururuz.Sonra gün gelir,soluk
almanın heyecanı tüm varoluş sorularına baskın çıkar.”Yaşıyorum” diyerek ve
unutarak ölüm/yaşam gerçeğini, yolumuza devam etmeye çalışırız.Düşe kalka..Düşe
kalka...

Şu anda, çok uzaklarda, hayatta en sevdiği insan ölümle kavga ederken, onun
yanında oturup, bu kavgayı seyreden sevgili bir dostumun acısı ve çaresizliği
üzerine yazacaktım aslında.Baktım ki bu benim de çaresizliğim.Benim de acım.

Ölümü anladığımız da yaşamı da anlayacağız.Ama ölmeden değil...


kirmizi

04.01.2005


GELINIM OLUR MUSUN?

 

Bazi seylerin siniri olmadigini yasarken ogrenirsiniz.Sevginin ve nefretin.Iyiligin ve kotulugun.Erdemin ve bayaligin...

 

"Benimle evlenir misin" isimli programi televizyonda ilk kez izledigimde bu kadar da olmaz diye dusunmustum.Bir grup genc kadin, bir grup genc erkekle tikildiklari bir evde ve tum Turkiye'nin karsisinda evlenmek icin koca bulma yarisina girmislerdi.Kendilerinin uygun gelin oldugunu gostermek icin yapmadiklari numara kalmamis, birbirleriyle kavgalar etmis, damat adaylariyla yasadiklari diyaloglarda bir kadinin onurunun nasil ayaklar altina alindigini canli yayin seyrettirmislerdi bize.Pes demistim..

 

Ama bayaligin siniri elbette yok ve bu kez adi da  Gelinim olur musun? programi.Gene bir grup genc kadin var.Bes tane de aslanlar gibi oglan evlat sahibi kadin.Ayni evde yirmi dort saat canli yayinda Turkiyeye izlettiriyorlar kendilerini.Mustakbel kaynanalar biricik ogullari icin uygun gelin ariyor, genc kadinlar en iyi es ve gelin olma konusunda birbirleriyle yarisiyorlar.En onemli sey kendilerini kaynanalarina begendirebilmek.Namuslu, ev islerinden anlayan ve buyuklerine ve elbette mustakbel esine saygili olduklarini oglan annesi kadinlara ispat etmek zorundalar.Ama mustakbel kaynanalar zor begeniyor.El bebek gul bebek yetistirdikleri erkek evlatlarina layik gelin bulma konusunda epey titizler.Nasihatlar ediyorlar genc kadinlara."Banyodan sonra gelip elimi opeceksin" diyor  en mustakbel kaynanamiz.Kustahliga tahammul edemiyor.Bagirip cagiriyor gelin adaylarina.Adaylar birbiriyle kiyasiya rekabet ediyor.Evden gelin olarak cikma mucadelesinde sacbasa kavgalar yasaniyor genc kadinlar arasinda.Oglanlar ve anneleri keyifle izliyor bu duellolari.Televizyonlarinin karsisinda milyonlarca kadin da...Kimi kaynanalara hak veriyor, kimi gelin adaylarinin fazla sikistirildigini soyluyor.Bes tane ana kuzusu erkek evlat da bir kose de annelerinin kendileri icin uygun gorecegi en hanim hanimcik gelini bekliyor.

 

Bayaligin siniri yok.Bu bayagilik orneginde iki temel sey one cikiyor.Birincisi, evlenip anne olan, ozellikle erkek evlat sahibi olan kadinlarin, kadinlik onurlari ve bilinclerinin yerini, iyi es ve anne kavramlarinin almasi.Diger kadinlari evlilikleri ve kocalari icin bir tehdit olarak gormeleri ve gene erkek evlatlarina uygun kari bulma konusunda ki kadin dusmani tavirlari.

 

Ikinci onemli noktada da, bu toplumda yasayan milyonlarca genc kadinin, yasamdaki en onemli hedeflerinin , bir adamla evlenebilmek oldugunu goruruz. Baska turlu bir kimlik edinemezler kendilerine çünkü.(Benimle surekli siz diye konusan bekar yan komsumun evlendikten sonra sen demeye baslamasi kisisel ozguven ve saygisini ancak bir adamin karisi olarak kazanabildigini gosteren cok carpici bir ornektir benim icin)..Bu ugurda gene diger kadinlar en buyuk dusman ve rakip olarak ogretilir onlara..Kadin dusmani kadinlar birbirleriyle kiyasiya mucadele ederken, erkekler keyifle seyreder bu oyunu.Vazgecilmez olduklarini dusunur ve zaten yeterince ayaklar altina alinmis kadinlik onuru uzerinde bir de kendileri tepinir dururlar tum yasamlari boyunca.

 

 

Kadinligini sevmeyen, kadin olma bilinci ve onurundan yoksun erkeksever ve kadindusmani kadinlar ...."Gelinim olur musun?" programi basliyor birazdan..

 

Haydi ekran basina...

 

 

Kirmizi

 

 

 

 

http://www.hisse.net/forum/archive/index.php/t-1234.html

 

 

Körler ülkesinde tek gözlü olmak

Körlerin Hikayesi Dere tepe, dag tas dolasmayi cok seven

tek gozlu bi adam varmış. Yürür yürür gider, gider gider yürürmüs.

Birgun uzaklarda renkleri karmakarışık bi koygormus;

alacali bulacali garip bi koy.

 

Yaklasmis koye dogru. Yollari bir tuhaf,

evleri bir tuhaf,

insanlari bir tuhafmis koyun.

Köyün icine girince anlamis

meseleyi. Körler köyüymüs burasi.

 

Kadinlarin, erkeklerin, cocuklarin velhasil

herkesin sımsıkı kapaliymis gozleri.

Gezgin tek gozlu adam karar vermis burda yasamaya.

"hic degilse benim tek gozum var" diyormus.

"korler ulkesinde şaşılar kral olur derler.

Ben de bunlarin basina gecer yasarim"

 

 

Körlerin gozleri yokmus ama elleri, kulaklari,

burunlari cok hassasmis.

Kendilerine gore kurduklari bir duzen icinde

yuvarlanip gidiyolarmis. Adam saskin

hallerine bakiyomus onlarin. Yurumeleri,

konusmalari dogrusu baska turluymus.

 

Birgun korlerden biri otekilerden birinin malını

çalmış. Sadece tek gozlu adam gormus bunu.

Bagirarak ilan etmis "filanca

falancanin malını çaldııı"

 

 

Korler; nerden biliyosun ki demisler, o kadar

uzaktan duyamazsin ki?

Ben duymadim, gordum demis adam. Gozum var benim,

goruyorum...

Korler goz diye, gormek diye birsey bilmiyolarmis.

Uzun zaman icinde coktan unutmuslar bu hissi.

 

Ne demek gormek, demisler. Nasil goruyosun yani,

duyulmayacak mesafeden

anlayabiliyo musun ne olup bittigini?

Anliyorum tabi demis adam.

İnanmayiz, imtihan edecegiz seni demisler.

 

Adami almis uzakta bi yere dikmisler.

Tecrubeleriyle eminlermis ki o

uzakliktan hicbisey duyulamaz. Anlat bakalim

demisler, biz simdi ne yapiyoruz?

 

Adam anlatmis:

oturuyorsunuz, kalkiyosunuz, kosuyosunuz, yemek

yiyosunuz, su sunu yapti, bu bunu yapti falan...

Derken korler bi evin icine girmislar, bagirmislar.

"hadi anlatsana..."iceri girdiniz,

goremiyorum ki demis adam.

 

ne olmus yani iceri girdiysek, elli santim fark

var, anlat hadi anlat demisler.

Arada duvar var ama demis adam, goremiyorum...

Korler, sen atiyosun demisler. Deminki tesaduftu,

bak simdi bilemiyosun...

 

-Çıkın disari soliyim demis adam.

Bu kadar mesafeden duyduktan sonra ha icerisi ha

disarisi demis korler.

"Ama ben duymuyorum, ben goruyorum " diyormus adam.

Oyle sey olmaz demisler. Sende bi sorun var.

Sacmaliyosun, acayip seyler

sölüyosun. Hekime muayene ettirecegiz seni.

 

 

Adami yaka paca hekime getirmisler.Hekim de kor

tabi. Elleriyle yoklamaya baslamis.

Adamin açık olan gozunu kastederek

"Buldum" demis, sorun burda...

 

Sacmalamasi bundan dolayi diyormus, simdi

duzeltirim ben onu...

Korler ulkesinde kral olmak isteyen gezgin zor

kurtarmis kendini onlarin elinden.

 

 

Sözün Özü:

KÖRLER GÖRENLERİ ANLAYAMAZLAR.

SAÇMALIYOR SANIRLAR VE ONU DA DÜZELTİP

KENDİLERİNE BENZETMEK İÇİN

GÖZLERİNİ ÇIKARMAYA UĞRAŞIRLAR.

 

 

 

PORTAKAL BAHCESINDE GUNES DAHA PARLAK GORUNUR

 
Portakal renkleri icinde bir kadinla yanyanayim.Ayni kaldirimda, ayni
yone gidecek bir dolmus bekliyoruz.Yorgun is cikisini renklendirmek icin
iyi bir firsat diye dusunuyorum.Kisa soluklu bir heyecan.Kucuk bir oyun
yaratiyorum kendime.O benim ilgimi cektiyse, mutlaka bu benim onun
ilgisini cekmis olmamdandir diyorum.O bir metrelik kaldirim ustunde ki
cekimi baska turlu adlandirmak istemiyorum.Ya da aslinda herhangi bir
dolmus bekleyisten farkli kilmak.. Kacamak bakislarla onu izliyorum ama
sadece yanimda ki portakal renkli varligini gordugumu biliyorum.Yuzu
nasildir, yada elleri hicbir fikrim yok.Binecegim dolmus yaklasirken, gene
yanimda ki portakal rengi kadini izliyorum yan gozle.O da ayni dolmusa
binecek.Hareketleniyor.Tam onumuzde duran arabaya once ben
biniyorum.Soforun yani dolu.Arkada soforun arkasinda bir kadin oturuyor.Kadinin
yanindayim, portakal renkte benim yanimda.Araba hareket ediyor.
 
Yabanci dokunuslari sevmem.Bilincsiz olanlarini da.Ama bu kez
farkli.Cok rahatim.Ya da onun cok rahat oldugunu farkedip bende
rahatliyorum.Ince yaz giysileri altinda tenim cok sicak.Onun ki de.Kolu koluma degiyor
ve kaliyor orada.Kalcasi ve bacagi da oyle.Sanki bana yasliyor
bedeninin sol yanini..Kabul ediyorum o kisa sureli birakisi..Kendimi cekmeyerek
yanit veriyorum ona.Hatta belki de bende ona birakiyorum bedenimin sag
yanini.Ciplak kolumu, bacagimi.Sevisiyoruz...
 
Tenin tadinda birakilan, duygudan yoksun iliskiler gibi kisa suruyor
birlikteligimiz.”Uygun yerde inecegim” diyor sofore..Son bir dokunusla
veda edip kalkiyor yanimdan.Araba hareket ettiginde basimi cevirip
bakmiyorum portakal renkli kadina.
 
Ama gulumsedigini biliyorum.....

kirmizi

 

Hala gelmedin.

 

Bugunu unuttun mu yoksa?
Sergi acilisi cok kalabalikti, kokteyl uzun surdu diyeceksin bana.Kiramayacagin
insanlar da geldi, parali musteriler.Yapay gulumsemelerle poz vermen gerekti bir
ordu dolusu gazeteciye.Arada sirada saatine kacamak bakislar attin aklina benim
seni bekledigim geldigi anlarda.Sonra onemli bir davetli grubunu karsilamak icin
kapiya kostun.Seni hayranlikla dinleyen bir universiteli genc kiza, firca
darbelerinin neden bu kadar keskin oldugunu anlatirken, gozlerin de o cok
sevdigim bastan cikaricilik vardi.Kartvizitini uzatip, “ne zaman istersen
arayabilirsin” derken parmaklarin bilerek siyirip gecti genc-diri teni..
Bugunu unutmadin.Keske unutsaydin.O zaman seninle unutmak uzerine derin bir
felsefi sohbet yapardik.Ve herseyi unutup, -bugunun tanismamizin birinci yili
olmasini da, ilk kez burada oturup, ne olursa olsun bir yil sonra gene ayni
yerde, ayni masada birbirimize randevu verdigimiz de- askin nedensiz buyusune
kaptirirdik kendimizi.Sen bana sergini anlatirken ben boyali parmaklarini
operdim teker teker.Genc hayranini anlatirken seni duymamaya calisip bir icki
daha soylerdim .Yarin gazetelerin magazin sayfalarindaki fotograflarini aklima
getirmemeye calisarak konuyu degistirirdim belli etmeksizin.Isyerinde, yan odada
ki adamla yaptigimiz kavgayi anlatip ilgini cekmeye calisirdim.Dinler gibi
gorunup dinlemezdin beni.Basarini dusunurdun.Ne kadar korktugum aklina bile
gelmezdi.Elini elimden ceker ve keyifle bir sigara yakardin.
Unutmadin.Ama gelemeyecek kadar mesgulsun.Unlu ressamin sergi acilisinin ne
kadar basarili gectigini yarin bende herkes gibi gazetelerden okuyacagim.Gazete
yiginlari arasinda zaferinin tadini cikarirken aklina gelecegim yeniden.Aceleyle
telefon edeceksin bana.Sesindeki ozlemi hissedince susacagim.Korkum gizli
magarasina saklanacak.Bugunde bana asik diye avutacagim kendimi..

Gelmedin.

     

kirmizi

 


 MATRIX GIBI

 

Siradan bir cumartesi alisverisinde odememi yapmak icin birkac genc kizin

bulundugu muhasebe kismina yoneliyorum.On tarafta orta yasli bir kadin kendisi

ikram edilen cayi icerken keyifle de sohbet ediyor kizlarla.Universite icin

sehir disina giden kiz cocuklarinin yakisik almayan durumlarini anlatiyor

yuzunde ayiplar bir ifadeyle.Ellerinde ki tum isi birakarak buyuk bir dikkatle

kadini dinleyen kizlar her cumlenin sonunda baslarini sallayarak onay

verdiklerini gosteriyorlar.Iclerinden biri, kendini bilmeyen kisilerin yapacagi

seyler bunlar, ben nereye gidersem gideyim ahlakimi asla bozmam

diyor..Konusmayi daha fazla duymak istemedigim icin aceleyle yaklasiyorum ve

faturami uzatiyorum ahlakli genc kizimiza..Sohbetinin bolunmus olmasindan

hosnutsuz suratini asarak elimdeki kagidi alip islemimi yapiyor.Kacarcasina

cikiyorum magazadan..Insan yuzleri yanimdan hizla gecerken aklima Matrix filmi

geliyor..

 

Bilgisayarlarin hizla gelistigi ve insan irkini kontrolune aldigi bir donemi

anlatiyor film.Makineler o kadar akilli ki, insanlarin kendileri tarafindan ele

gecirilip yonetildiklerini anlamasinlar diye, herseyin yolunda gittigi harika

bir sanal dunya yaratiyorlar insanlik icin.Herkes sabah isine gidiyor,

arkadaslariyla gorusup alisveris yapiyorlar.Aksam oldugunda barlarda

lokantalarda devam ediyorlar eglenceli yasamlarina.Yalnizca bir grup insan, tum

bu olup bitende bir yanlislik ve tuhaflik oldugunu farkediyor..Ama bunu sadece

kendileri gibi dusunduklerini hissettikleri insanlarla paylasip, bu sanal

yasamin arkasinda yatan gucu arastirmaya ve onunla savasmaya adiyorlar

yasamlarini.Sistemi yaratan makinelerin en buyuk dusmani bu uyanan insanlar

oluyor.Bulduklari yerde yokediyorlar onlari.Amac, sistemin kusursuz isleyisine

devam etmesi ve sahip olduklari gucu asla yitirmemek.Bu dusuncelerinde ki en

onemli yardimcilari da , heseyin koca bir yanilsama oldugunun ayirdinda olmayan

insan kitleleri.

 

Erkekler tarafindan olusturulmus bir sistemin icinde gule oynaya yasayan

kadinlarla ne kadar ortustugunu dusunuyorum Matrix filminin anlatmak

istediklerinin.Sistemin farkina varan kadinlar saskinlikla olup biteni seyreder

ve bu kurgunun disina nasil cikariz diye dusunurken, kurgunun en buyuk

destekcileri diger kadinlari buluyorlar karsilarinda..Artik

makinelerin/erkeklerin simulasyonlarini korumak icin caba harcamalarinin

gerekmedigi bir dunyada yasiyor bu kadinlar.Kendi hemcinsleri tarafindan

sistem/erkek dusmani olarak suclanarak ve garipsenerek hemde..Yeraltinda

gizlenerek, kendileri gibi dusunen hemcinslerine ulasmaya ve onlarla birlikte

makine/erkek dunyasinin kodlarina ulasip onu kirmaya calisarak.Bunu

yapabildikleri olcude, kendileriyle birlikte, sistemin “mutlu” kadinlarinin da

gercek dunyaya, ozgur dunyaya adim atacaklarini bilerek.

 

Tum bu dusuncelerle soluklanarak adimlarimi yavaslatiyorum.Bu kez gulumseyerek

seyrediyorum yuzleri.Birgun herkesin Matrixin disina ciktigi dunyaya merhaba

diyorum.

 

Kirmizi



 

"Birgün bir kitap okudum ve bütün hayatim degisti."

O degisimi anlatmak kolay degil. Aslinda bugün benim icin hicbirsey kolay
degil. Ben neden bu kadar kendimle savasiyorum ki? Az önce gene sokaklarda
yürüdüm.Insan yüzlerini seyrettim.Hepsi de yasami belirledikleri ve
onayladiklari sinirlar icinde ve kabul ettikleri kisilikleri cercevesinde ne
güzel de yasayip, gül gibi gecinip gidiyorlar.Esler, arkadaslar, anneler,
babalar, kardesler.Planlari var. Sahip olmak istedikleri
seyleri.Idealeri..Dünyaya öyle bir tutunuyorlar ki, gözleri bu saydiklarimin
disinda.herseye kapali.Bir de tanri ve din inanclari var elbette.Az biraz da
öbür dünya icin calisip oradaki konforlarini temin etme istegi.Güven,
konfor,rahatlik...Niye tüm bu kelimeler bende hep gitmek duygusu uyandiriyor
ki? Niye hep yetisemeyecegim duygusu, eksikligi icindeyim.Heran birseyleri
kaciriyormusum gibi..Neden bu denli doyumsuzum? Ayni anda hem insan yüzlerini
seyredip, hem de eseletrik direklerindeki güvercinlere bakmak istiyorum.Neden
icin bu kadar dolu? Kacmaya calistigim o en
büyük basbelam duygusallik, neden beni bu denli esir ediyor kendine? Dinginlik
ve esenlik icindeyken, birdenbire, icimde nerelerde neler oluyor da allak bullak
oluveriyorum?Hangi ayarima kim dokunuyor?Aynanin karsisina gecip yüzümü
seyrettigimde, bana bakan gözler niye yabanci geliyor? Bu olaganüstü bilinmezlik
niye?



Sorularim cok. Eskiden yanitlari baska seylerde arardim.Önce sufizm.Sonra
spiritüel anlamda okudugum ilk kitap Ben Oyum.Ben tanrinin mikrosuyum
düsüncesi. Sonra okudugum baska baska seyler. Degisen dönüsen düsünceler,
gercekler.Bir de baktim ki, Gercek diye bir sey yok.Ben neye inaniyorsam gercek
o. Ve bize varolus felsefesi olarak sunulan seylerin bir cesit din oldugunu
gördüm.Simdiki insanligin dini, spiritüel din. Yetti mi? Hayir! Ben dinimi
yalnizligimda aramaya calistim. Cok uzun süreler yalniz kaldim. Konusmak agir
geldi sustum.Yasamin icine karismakla, yasamin kenarinda durup onu seyretmenin
arasinda gidip geldim.Cogu zaman ataletim canimi sikti. Sanki sonsuza kadar öyle
kalacakmisim gibi hissettim.Kendi dünyamin sinirlarini, kendi köreltici
inanclarimla sinirladigimi gördüm.Yüzümdeki o ciddi ifade hic yitmedi.Niye? Cok
agir ve zor gecen cocuklugun hic bitmeyecek izleri mi bunlar? Geriye dönüp
baktigimda, tüm cocuklugumu ve yasadiklarimi düsününce, simdi burada olusum
sasirtiyor beni.Bu
nedenle sik sik sükrediyorum.Kime mi? Ýcimde bir güc var.Bir enerji,
cosku.Sanirim ona.cünkü ben ona her sükrettigimde iceride milyonlarca kelebek
kanat cirpiyor. Hicbirseye sahip olmadigimi biliyorum.Hicbirseye sahip olmak
istemedigimi de .Tek istegim tutkularimdan arinmak.Oysa biliyorum ki ayni
tutkular bana eylem icinde ögrenme ve ders alma firsati veriyor.Ama ben gecmek
bitirmek istiyorum.cünkü tutku ve eylem icindeyken, sahnede rol yapan basarisiz
bir oyuncu olarak görüyorum kendimi hep.Sahnede oldugumu bilmek isi trajik
yapiyor.Zavallica..Gidip seyircilerin arasina karismak istiyorum.Oradan
seyretmek oyunu.simdiyi, su ani algilamak, burada kalmak.Sürekli sözler
veriyorum kendime.Sayisiz benliklerimin aldigi sayisiz kararlara uymuyorum cogu
kez.Sevgiyi anlamaya calisiyorum.Dogaya karismak ve son dönemde cok kullandigim
tabirle,atomlarima ayrilmak istiyorum.Ýste o zaman bedenimin cevresini saran ve
beni varolus denen bu oyunun icine sokan herseyin bir parcasi olacagimi
düsünüyorum.Ve yanit Eon kitabindan geliyor. Kücük gizemli elektronlar..Kitabi
bir solukta okudum, bircok yerin altini cizdim.Bilgi heryerde.Bilmem ne kadara
satin alabilecegimiz bir kitabin icinde mesela.Rafta bekliyor.Biz disarida,
sokaklarda, evrenin tanrilari olarak geziyoruz.Arac oldugumuzu ögrenmek
sasirtici.Biraz üzülmedim desem yalan olur.Sanirim kisiligimizi yitirmek
istemiyoruz. Reenkarnasyonlar ögrettikleri sey isimize geliyor. Evet ölecegiz ama
sonra yeniden dünyaya gelip yasamaya devam edecegiz.Yasasin spiritüalizm o
zaman..Ama kitap diyor ki:Nasil yagmur yagiyor diyorsak, o düsünüyor
demeliyiz.Yani ben düsünüyorum degil.Ya da ruhum.cünkü düsünen elektron.su beden
denen yigini olusturan milyarlarca elektron.Kararli oldugu icin evrenin
baslangicindan beri olan ve evrenin sonuna kadar da varolacak elektron.Ýste,
insanogluna vadedilen ölümsüzlük.Sevgili elektronlarimiz bizim araciligimizla
bilgi toplayacak ve bizden sonra baska baska araclara binip sonsuz
yolculuklarina devam edecekler.Eger biraz daha iyi hissetmek istersek
kendimizi, özetle sunu diyelim:Senin beninin kökleri sonsuz bir gecmise
dayanir ve gecmiste oldugu gibi, gelecekte de ebediyyen kozmik maceraya
katilir.

Bir de su var ki, tüm ögretilerde, insanin bir sekilde ebedi olacagiyla ilgili
bilgiler var. Olabilir ama bence konuya bu sekilde yaklasmamiz bizi biryere
götürmez.cünkü hep ölümsüz olmak ve bunun mutlaka bir sekilde beslenmesini
istiyoruz.  Derdimiz sahip oldugumuz seyleri yitirmemek.Ölüme giden firavunlar
misali herseyi yanimizda götürmek.Bir dostum bana gücünü hisset
diyor...Hissettigim tek sey, gözlerimi kapattigimda icine girdigim olaganüstü
alem.Kulagima gelen sesler..Gece uykuyla beraber beni saran yeni evren.Bu ruhun
zamani ve mekani mi?Sabah gözümü actigimda yeni evrenime günaydin diyorum.Ama
aklim digerinde kaliyor hep.Görüntüleri, renkleri, hic konusmadan konusmalarimi
özlüyorum.Maddenin evreninde ögrenmeyi ve ayni tadi almayi bilemiyorum.Gecen
hafta ortada cok somut bir sey yokken birden bire yasama bakisimin degistirgini
farkettim.kendimi olabildigince karmasik ve zor olaylarin icine atip sinama gibi
bir düsünce geldi buldu beni. Ögrenmek...Ben nereden bilecektim ki bu
sadece benim kücük sevgili elektronlarimin istegi. Ve onlar ne isterse o olacak.

 

 

 

Kirmizi

 

EON/Jean E.CHARON kitabı üzerine bir deneme

 

 

basa dön

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazarlar
  Kırmızı
  Turkuaz
  Eflatun
  Diğer Sayfalarımız
  Roman - Hikaye
  Resim Galerisi
  Nostalji
  Astroloji
  Mizah
  Sizden Gelenler
 
  Sana Aşığım
  Aşk Arayanlar
  Günah Çıkarma
  Derdini Anlat
  Tartışma Forumu
  Arşiv
  Linkler

 

 

Homepage kostenlos erstellt mit Web-Gear

Verantwortlich für den Inhalt dieser Seite ist ausschließlich der Autor dieser Webseite. Verstoß anzeigen