H e r    k a d ın    l e z b i y e n d i r.     A m a    b a z ıl a r ı    h e n ü z    f a r k e t m e m i ş t i r .
Ana Sayfa
 Feminizm
 Lezbiyen Feminizm
 Kadın Olmak
 Erkek Kültürü
 Lezbiyen Tarihi
 Şair Kadınlar
 Osmanlı'da Lezbiyen
 Politika
 Haberler
 Kadına Tecavüz
 Kültür - Sanat
 Kitap
 Felsefe
 Kadın Filozoflar
 Kadın Sağlığı
 Biz Kimiz
 Site içi arama

   Kültür-Sanat             

 

 

“Erkekleri Anlayın” Telkinleri...

 

Eskiden evdeki koca sıfatlı erkek canı istedi mi yumruklardı ve bu da erkeklik demek olurdu. Şimdilerde şehir hayatında kadının çalışıyor olması durumu az biraz değiştirdi. Mesela Çocuklar Duymasın dizisinin babası Haluk bir şehirli  maçodur.

 

Benim çok ilginç bulduğum bir şey var bu dizide. Yanlış hatırlamıyorsam, yönetmeni söylemişti. Meğer bu dizi başlangıçta, boşanma durumundaki bir karı kocayı ve çocukları anlatmak için düşünülmüş. Ancak kötü karakter olan Haluk, zamanla halk arasında öyle tutulmuş ki, boşanması gereken bu kadınla adamı boşatamamış yönetmen. Üstelik “taş fırın” olmak gençler arasında özenilir olunca çare olarak sahneye bir psikolog adam koymuşlar.

 

Psikologa giden, sorun yaratan evdeki adam değil, onun kahrını çekmekte zorlanan, boşanmayı isteyen  kadındır. Karşısına geçip oturduğu erkek psikologdan koca için şunları duyar kadın hep:

“Erkekleri anlayın. Onlar vahşidir ama siz suyuna gidin.Kadınsınız, sabredin. Romantik gözükmezler ama siz içlerinde romantik bir yan arayın, bulun. Aman onlara kıymayın...” falan filan...

 

Kadına boşanma ya da lezbiyenlik yolu görünmediği için kadıncağız da mecburen uğraşır durur; o maçoya bir kere “seni seviyorum” dedirtmek için bin takla atar, bir çiçek alsın diye uğraşır, mum ışığında bir dans için ömründen on yılı verir...

 

Evdeki bir gorili eğitmekten farklı değildir bu ama her evde bir tane goril olduğu için bu durumu kadınlar alınlarının yazısı görürler, başka bir alternatifleri olduğu akıllarına bile gelmez. Çünkü bu toplum gorillerin, pardon erkeklerin egemen olduğu bir toplumdur ve o TV dizisini goriller çekmektedir.

 

Dr. Kinsey’in hayatını anlatan  filmden bir bölüm :

 

-“23 senedir evliydik ve üç çocuğumuz vardı.

En küçüğü üniversite için ayrılınca bir sanat vakfında iş buldum.

Orada bir kadınla tanıştım. Sekreterlik yapıyordu.

Çok çabuk arkadaş olduk ve… Çok geçmeden ona aşık oldum.

Bu oldukça büyük bir şok oldu, tahmin edersiniz.

Görmezden geldikçe daha da güçlü hale geldi.

Kendi düşüncelerinizin size böyle sırt çevirmesinin nasıl olduğunu bilemezsiniz.

Kimseyle durumum hakkında konuşamadım, o yüzden başa çıkmanın başka yollarını buldum. İçmeye başladım.

Neticede kocam beni terk etti. Çocuklarım bile uzaklaştı.Herşeyi sona erdirmeye çok yaklaştım. “

-“Bu da küçük şeylerin toplumda nasıl değiştiğinin bir kanıtı.”

-“Siz neden bahsediyorsunuz? Her şey daha iyi duruma geldi.”

-“Ne oldu?”

-“Siz yaptınız aslında. Kitabınızı okuduktan sonra kaç kadının benim durumumda olduğunu fark ettim. Arkadaşımla konuşacak cesareti toplamalıydım. Ve bana hislerimin karşılıklı olduğunu söyledi. Çok şaşırdım. Üç yıldır mutlu bir şekilde birlikteyiz…. Hayatımı kurtardınız bayım.

 

 

FURIA

 

 Yönetmeni : Alexandre Aja

Oyuncular : Stanislas Merhar, Marion Cotillard, Wadeck Stanczak, Pierre Vaneck

Yapım Yılı : 1999

 

 

İzledikten sonraki üç gün boyunca acısını insanın içinden atamadığı bir film bu... “Bilimkurgu türü”, “gelecek zamanda”, “sanat özgürlüğü” gibi tanıtımdaki kelimelere bakarak izlemeye karar verdiyseniz, çok yanılırsınız. Resmen gerilim ve işkence filmi bu. Başta bir iki küçük ayrıntıyla size anarşist gençleri gösteriyorlar filan  ama sonrasında tüm bir film boyunca genç bir kıza yapılan işkenceyle karşılaşıyorsunuz. Ha bitti, ha bitecek diye beklediğiniz işkence sahneleri bitmiyor bir türlü...

 

Gencecik bir kız, yakalanıyor ve gelecekteki devletin kuvvetlerince işkenceye alınıyor. Dövülerek orada çalışan işkenceci memurlarca tecavüz edilmesi, sabah gelen işkenceci başının “dün akşam uslu bir kız olmamışsın” diye sırıtması, gözleri kapalı, elleri bağlı kızın acı ve öfkeyle o sese doğru kendini atması, işkencecinin geri çekilmezi, kızın duvara çarpması. Kalkıp tekrar gülen adama doğru saldırması, adamın çekilmesi kızın duvara tekrar çarpması... Defalarca tekrar eden  bu çarpmalardan sonra kızın çaresizlikle çöküp kalması...

 

Aç fareler tarafından vücudu yenen ve acı şoku içinde titreyen genç kıza  işkenceci başının, uyuşturucu iğne vurması, kızın kan içindeki dudaklarıyla teşekkür etmesi, işkencecinin pantolonunu çıkarıp tecavüz etmesi ve o sırada ağızları kana bulanmış farelerin dişlerinden genç kızın kanının zemine doğru yayılışı...

 

Eğer bir daha  CNBC-E bu filmi yayınlarsa, bünyeniz de kaldırıyorsa izlemeniz tavsiye edilir. Yanıbaşınızda dolaşan masum havalarındaki erkeklerin fırsat bulduklarında  ne tür bir canavar olacaklarına dair doğru örnekleri görmüş olursunuz. Gerçi film erkeklerin tamamının itham  edilmesini önlemek için başa heteroseksüel bir sevgi, erotik sahneler koymuş, hatta filmin kurtaramayan “kurtarıcısı” da her zamanki gibi erkek ama aldırmayın...

 

 

 

AŞAĞIDAKİ “BRIDGET” HABERİ YALANMIŞ. PEKİ NEDEN????

 

Herkes biliyor ki kadınlar esasında bir kadını sevmeye hazırdır, ünlü deyişle “her kadın lezbiyendir”. Lezbiyenlik dünyanın en doğal halidir.

 

Ama herkes gene biliyor ki bu en doğal kadınlık hali olan lezbiyenlik toplumların temelini oluşturan hetoseksüel düzene tehlikedir. Heteroseksüel-erkek egemen düzenlerin devamı için lezbiyenlik yasaklanmalıdır.

 

Bu nedenle lezbiyenliği gerçek anlamıyla anlatan herhangi bir kitap, film, TV programı oluşturulmaz, ortaya konmaz.

 

Ama gişe hasılatını düşünenler için de kadınlardaki lezbiyen  istek ve merak kullanılmalıdır. İşte bu nedenledir ki bir çok sanatçı  “ben galiba lezbiyenim” imasıyla kendisini reklam eder; kitapların tanıtımında  lezbiyenler anlatılıyormuş gibi kandırmacalar yapılır; filmlerde,  olmadığı halde,  lezbiyen sahneler varmış gibi ilanlar yayınlanır. Bütün amaç içgüdüsel olarak kadın tenine hasret çeken kadınların duygularını istismar etmek, paralarını almaktır..

 

Bir zamanlar “Kankardeşim, aşkım” diye bir kitap okumuştum. 350 sayfa arasında bir sayfada ve sadece 15 satırda bir kadının lezbiyen olduğu söyleniyordu ve geri kalan bütün satırlar ve sayfalar heteroseksüel insanlar ve IRA anlatılmıştı. Yani kitabın lezbiyenlikle alakası yoktu. Ama tanıtım ilanları “Bir lezbiyen kadının romanı” olarak dergilerde yer almıştı.

 

Bridget Jones’in Günlüğü adıyla gösterilen ve ilgi çeken filmin devamı olarak  ikinci çekilen “Mantığın Sınırları” filminin de başarılı olması için ilgililer pis bir yalan düşünmüşler.” Hadi Brigdes’i lezbiyen tanıtalım.” Bütün yazılı ve görsel medya, internet bu filmde Brigides’in lezbiyen tercih yaptığını yazıyordu. Kadin kadina sevisme sahnelerinin cekimlerinde gergin oldukları" filan... Bizim lezbiyen Gazetemizde de yer alan ve “Brigides’in Tercihi Bir Kadın” başlıklı gazete haberi ve yorumumuz yer almıştı.  

 

Filmi aldık ve izledik. “Eee, nerede tercih, nerede sevişme, nerede lezbiyen?” diye bakakaldık.

 

 Film, erkeği melek kadını salak gösterip, aralarına da heteroseksüel aşk propagandasını öyle bir yerleştirmiş ki, lezbiyen aşkı izlemek isteyenlerler “ aa ne kadar melek bu erkek” desin amacı güdülmüş sanki. Salak kadın, film boyunca erkekciğini kıskandığı sekreter kadının aslında “tehlikesiz” olduğunu, çünkü sekreter kadının lezbiyen olduğunu  öğrenmesiyle anlıyor. Sekreter  lezbiyen  “Ay Bridget ben o adamı değil seni seviyordum” diyor. Bunu derken de çok hafif dudaklarına dokunuyor. Aldatılmış bir kadın eziklğinden , iki cins tarafından birden beğenilen bir  kadın gururuyla başı dikleşiveriyor Bridget’in  ve  “ Hay allah sen erkekciğimin peşinde değil miydin, adamcağıza ne haksızlık etmişim, gideyim özür dileyeyim hemaaan” diye koşturuyor. Bu yaklaşık 5- 10 saniyelik bir sahne ve filmin sonlarında.

 

 Yani sevişme sahneleri, lezbiyen kadını tercih haberleri tamamen uydurmaca. Fakat bu uydurmaca haberlere neden neden neden  ihtiyaç olduğunu düşünüp analiz eden kadınlar lezbiyenliğin neden neden neden kadınlara yasaklandığını da anlayabilirler. Bu yönden bakınca bir faydası olur sanırım.

 

 

BRIDGET'IN TERCIHI BIR KADIN!

 

DIS HABERLER SERVISI

BRIDGET Jones, gisede büyük basari saglayan 'Bridget Jones'un Günlügü' filminin devami olan 'The Edge of Reason'da (Aklin Siniri), erkek arkadasi Darcy'nin
kendisini aldattigini ögrenince, bu kez teselliyi bir kadinin dudaklarinda buluyor.


KADIN kadina sevisme sahnelerinin cekimlerinde Bridget Jones'u canlandiran Renee Zellweger ile kadin sevgilisini canlandiran Jacinda Barrett gergin olduklari halde profesyonellikleri sayesinde calismalarini tamamladilar.

http://www.milliyet.com.tr/2004/10/25/magazin/mag06.html




 

FEMINASOCEAN'IN GORUSU


Filmdeki lezbiyenlik her zamanki gibi ticari amacla yapilmis bir kandirmacadan ibaret. Kahraman erkek gelip lezbiyenlige meyleden kadini "kurtaracak". Kurtarmasa zaten bu film var olmazdi... Herkes de acaba lezbiyenler ne yapiyormus diye agizlarinin suyu akarak filmi seyredecek....

Tabii rol geregi bile olsa sanatcilaröyle gergin öyle gergin ki, kolay degil sapiklik yapmak, elleri ayaklari birbirine dolasmis... Hani mezarlikta ölü yiyen yamyamlik olsa sorun degil de rol geregi olarak iki kadinin öpüsmesi cok zor yani, insani geriyor... Deden yasindaki salyali adamlari öpersin, sevisirmis gibi yaparsin ama dipdiri birkadin vucuduna sarilmak ve dolgun dudaklari öpmek... Cok zor be yahu!...

Anliyoruz tabii, gazetecilere "Ne gerginligi kardesim, bütün kadinlar lezbiyendir... Tahrikoldugumuzu size caktirmamaya ugrasiyoruz, cakarsaniz yandik. "Bu ise bayildilar,demek ki bunlar sapikmis" diye yazarsaniz bir daha sinemada is bulamayiz. Bütün gerginligimiz bu!..." diyecek halleri yok ya kadinlarin...

 

 

    SANAT  VE FELSEFE

 

Tek basina hicbir sanat tarzi, hicbir yer ve zamanda var olmus degildir. Varsayalim, oynak bir turku soyluyorsunuz. Ama bu sirada vucudunuzu veya onun bir bolumunu oynatmayacaksiniz, yani dans etmeyeceksiniz. Olur sey degil! Siirin, genis anlamiyla soz sanatinin, dansin ve muzigin birligini en eski Cin Siir Klasigi (Sicing) soyle dile getirir: "Sevincte insan sozler soyler. Bu sozler yeterli olmadigi icin o, onlari uzatir. Boyle uzatilmis sozcukler yeterli olmadigi icin o, onlari module eder. Module edilmis sozcukler de yeterli olmadigi icin, elleri tamamen bilincsiz hareket eder ve ayaklari sicrar.

ESTETIK TARIHI
Antikcagin estetik anlayisi objektivistti. Bu su demektir: Anikcag icin guzel, insani istek, hoslanma, yaratma ve seyirden bagimsiz bir manifestasyondu. Guzel, ayni zamanda hem iyi, hem de dogruydu. Salt, kendi basina, bagimsiz (bu anlamda: objektif) olan bu dogru ve iyiye, ahlaksal veya baska turden herhangi bir subjektif yolla erisilemezdi. Platon icin guzel, meydana gelmeyen ve.yokolmayacak, baska bir seye donusmeyen, tek ve kendinde-varolan, sonsuz bir sey, en yuksek ide idi. Bir bakimdan sanatin anlami, olsa olsa taklit (mimemis) olabilirdi; sanat, kendi idealini "kalokagathia' (guzel-iyi) ya erismek olarak koymakla yetinebilirdi.

ESTETIK
Baska hicbir felsefe disiplini, estetikte oldugu kadar, saglam olmayan ondayanaklar uzerinde durmaz. O, bir ruzgar gulu gibi, "her felsefi, kulturel, bilim-kuramsal ruzgarin carpmasiyla yon degistirir; bir anda metafiziksel, bir anda empirik, bir anda normatif ve bir anda betimleyici oluverir; bir anda sanatcidan ve bir anda da estetik haz duyandan (estetik sujeden) hareket eder. Bugun icin estetigin ana konusu sanattir ve gunumuz estetigi icin dogal guzellik, sanatsal guzellige gore ancak bir alt basamaktir; ama belki yarin estetik, sanatsal guzellikte, olsa olsa ikinci elden devsirilmis bir dogal guzellik de bulabilir".

SANATIN OLCUTLERI VE OLABILIRLIGI
Sanatin olculerinin ne oldugu, hatta onun olabilirligi,her zaman felsefi dusuncenin konusu olmustur. Idealist estetik, romantik bir sanat kavrayisindan hareketle sanatin olabilirligini ve ozerkligini temellendirmek istemisti. Gunumuzde ise sanatin ozerkligi,ve ozgunlugu (orijinalitesi) konusunu bir problematik olarak goren cogu parcali yeni estetik arastirmalarin sayisi artmaktadir, Hatta gunumuzde sanat kavraminin geleneksel anlaminin tamamen degismesine yol acan bu tur arastirmalar, felsefi estetigin en onemli bolumunu olusturmaktadir. Ornegin Walter Benjamin, gunumuzde sanat yapitlarinda sinirsiz sayida mekanik yeniden uretim (Reproduktion) yoluyla ortadan kalkmakta olan ve giderek kalkan seyin ne oldugunu sorgulamistir.

 

 

Yasam Hep Tazelenir:
Emire KONUK’un Heykelleri

Yildiz CIBIROGLU

"Heykellerin bize yansittigi alan yaratmanin, yaraticinin, ayni zamanda cinselligin, sevismenin alani. Ice almanin, icten cikarmanin, ele gecirmenin, ozumsemenin, ozumsenmeye, yutulmaya karsi direnmenin alani."

Hoca’ya "Burnun nerde," diye sormuslar, ensesini gostermis. "Tam tersini gosterdin" demisler. Hoca, "Birseyin tersi bilinmezse kendi hic bilinmez" demis. Bu fikrayla, neden Emire Konuk’un heykellerini ilk gordugumde Tracey Emin'i animsadigimi aciklamak istedim. Iki sanatcinin araciligiyla cinselligin karsit iki kutbuna birden bakabiliyoruz.

Yeryuzunden gokyuzune dogru bir direk dikilmis oldugunu varsayalim, Emin Tracey o diregin dibinden gosteriyor bize dunyayi, pagan tapimlardan beri cehennem sayilan, kirlilik, gunah ve tiksintiyle dolu yerden.

Emire Konuk ise diregin tepesinden, pagan tapimlardan beri safligin, berrakligin simgesi olan gokyuzunden, 'kusbakisi' bir bakisla, butun olumsuzluklara karsin canin/ruhun evrende ozgurce varolmak icin direnmesini, su gibi usul usul ve sabirli bir aliskanlikla kendi yolunu acmasini gosteriyor. Emire Konuk, kimi kez mekanla ve zamanla aykiriligina karsin bir turlu yok edilemeyen bu soylu cabaya, yasamin ozu olan cabaya yaklastiriyor bizi.


Bu caba bazen simgesel anlamda bir rahimden dogma bicimine burunebilir. Yoksa Emire Konuk gercek bir rahimden dogma olgusunu mu simgesel anlamda heykellerinde ifade etmektedir. Budizm iki dogumdan soz eder ve iki dogum arasindaki farki su egretileme ile aciklar: Birinci dogum, yumurtanin tavuktan cikmasidir; ikinci dogum, yumurtadan civcivin cikmasi. Ikinci dogum tahmin edildigi gibi insanin kendini bilinciyle/ruhuyla fizik guc kullanmadan var etmesi, ozgul varliginin baskilardan kurtulmasi, ozgurlesmesidir. Heykellerde bize gosterilen ikinci dogum mu? Bir de Sokratesin, ebe olan annesinin cocuklari dogurtmasindan esinlenerek olmali, erkek soylemine kattigi bir dogurma bicimi var: Sokrates bunu (soru yanit yontemini kullanarak), dusunen bir insanin kafasinin icinden olgunlasmis bir dusuncenin disari cikarilmasi anlaminda "kafadan dogum" olarak tanimlar. Ancak Sokratesin "diyalog" yonteminde sorulan sorular, onceden saptanmis yanita yonlendirici sorular oldugundan, gizli bir baskiyi icerdiginden oturu ozgurlestirci ozelligini genellikle yitirir. Emire Konukun heykellerinde duyumsadigimiz dogum olgusu ie bu erkek soyleminin karsiti olan kadin soylemine iliskin bir dogum olgusudur kanimca ve Sokratesin "kafadan dogum" yontemiyle ilgisi yoktur.

Yeryuzunde binlerce yildir olageldigi gibi, sanatcinin, sancilrla yuklu yaratma asamalarinin sonunda, urununu somut bicimde ortaya koyabilmesini de bir "kafadan/yurekten dogum" sayabiliriz. Emire Konuk bunlari mi anlatmak istedi? Heykellerde karsimiza cikan fenomen bazen de kosmogoniye (evrendogum) cok yakin durur. Insanin uremesinde oldugu gibi, daglarin (ya da kayalarin), nehirlerin, gok cisimlerinin cinsel birlesme sonunda kozmik rahimden muzik esliginde dogdugunu, ya da evrendeki yasamin gokyuzunde asili duran kozmik yumurtadan ciktigini anlatan mitleri animsatir bize.

Heykellerin bize yansittigi alan yaratmanin, yaraticinin, ayni zamanda cinselligin, sevismenin alani. Ice almanin, icten cikarmanin, ele gecirmenin, ozumsemenin, ozumsenmeye, yutulmaya karsi direnmenin alani.

Bu olgular bireyin tek basina yasadigindan evrensel olana, cogula dogru bir butunluk icinde birbirine baglaniyorlar. Siz bu heykellere nerden bakmak istiyorsaniz ordan bakabilirsiniz. Ama nerden bakarsaniz bakin gorulen su noktada degismeyecektir: Bu heykeller belki insanda, belki kozmosta yasamin ya da tinin hep diri kalmasina, hep yesermesine tutulan bir dilek, bunun icin yapilan bir tilsimdir belki de.


Karsitlarin catismasi ve uyumu soyut figurlere cinsellik ve yaratma baglaminda yedirilmis. Burada ‘ikicilik’ (dualizm) ile anlatilmak istenen savas ve sevgi, kadin ve erkek, iktidar ve yumusaklik, guc ve guzellik gibi birbirini tamamlayan, birbirini ceken ve iten, tamamlayan iki kutup var. Karsitlik iki farkli maddeyle temsil edilmis: Kursun ve cam. Sikintili, agir, boguntulu, isik gecirmez, degismez olanla; icindekini gosteren, kirilgan, saf (lekesiz), yansimali, isiltili, baska nesnelerin rengiyle degisebilir olan iki karsit madde. Biri bicim ve nitelik degistirmeyen mutlak kap, oteki onun bicimini almaya yazgili su sanki. Sanatcinin karsi ciktigi iste bu durum. Cam ve kursun, ayni insanin kendi icinde ya da insanlarin kendi aralarindaki her turden iliskileri (evlilige iliskin, politik, sinifsal, ekonomik...) icinde ve butun bunlarin yani sira dogayla iliskileri icinde ortaya cikan karsitligi basariyla temsil ediyorlar. Camin temsil ettigi kirilgan kimlik, heykellerde bize kursunla duyumsatilan guce/iktidara karsin kendini ozgurlestirebiliyor. Kisil karakterdeki cam zorlu bir cabayla cevrenini genisletiyor, kendi bicimini kendi yaratiyor. Ice alinmis olan av, kotu yazgiyi yaratici bir cikisla utkuya donusturuyor. Ele gecirilmis, ama elegeciren tarafindan ozumsenmemiz/ozumsenememis, kendisi kalarak disari cikmis. Kurtulmus ama kurtuldugu gucten bir kopus, bir kacis istegi yok, o gucu yadsima da soz konusu degil.


 

Karsitiyla yan yana duran, farkliliga birlikte tahammul gosteren bir varolusu secme istegi; beklenen bu olabilir; kadin erkek birlikteligi, askin surmesi buna bagli. Cam ve kursun arasindaki iliskiden kadin erkek askina, gelmemiz gereken yere geldik sonunda. Emire Konuk cok onemli bir olguya, iktidar olanla baski altinda olanin iliskisine tutumus buyultecini. Onun kadin erkek iliskisi konusunda heykelleri araciligiyla acikladiklarini Elias Cannetti yazdiklariyla bakin nasil aciklamis, iki sanatci bakin hangi noktalarda bulusmuslar! Cesitli ulkelerin icine alip ozumsemeye calistigi yahudi halktan gelen ve uzun yillar Almanya’da, Avrupa’nin bircok ulkesinde yasadiklarindan dersler cikaran, iktidar olgusu konusunda yogun bicimde dusunme firsati bulan Elias Cannetti diyor ki: "Ele gecirme ve ice almanin psikolojisi, tipki yeme psikolojisi gibi, genel olarak henuz kesfedilmemistir. Butun bu sureci dogal kabul ederiz ve bu surec boyunca olan bitenin gizemi uzerinde hic dusunmeyiz. Oysa bize iliskin bundan daha eski bir sey yoktur. Bu bizim hayvanlarla paylastigimiz bir ozelliktir; ama bu olgu bile bugune kadar onunla ilgilenmemizi saglamamistir. (...) Av, goze kestirilerek ve haz duyularak dusunulur, gozlemlenir ve ozlenir; henuz daha canliyken bile et olarak gorunur; oylesine yogun ve degismez bicimde et olarak gorulur ki hicbir sey avi takip edeni, onu ele gecirme kararliligindan donduremez. Firsat kollanarak avin etrafinda dolasirken bile onun kendisine ait oldugunu dusunur. Onu av olarak sectigi andan itibaren, onu kendi icine almis olarak dusunur."

Burada bir an duralim ve Emirenin dort ufku kursunla cevrili camdan kusuna bir goz atalim. Ve yine kaldigimiz yerden surdurelim: Bu bolumde Canetti, avcinin avini parcalayan, oguten sert, direncli, sira sira dizilmis, cilali, puruzsuz dislerinin yerine gelisen teknolojilerle birlikte puruzsuz, parlak madenin aldigni soyler. Puruzsuzluk ve duzen iktidarin dogasina nufus etmistir. "Bu nitelikler iktidardan ayirt edilemezler ve iktidarin her tezahurunde saptanacak ilk sey bu niteliklerdir. Tastan metale sicrayis belki de artan puruzsuzluk yonundeki en carpici hareketti. Tas ne kadar cilalanirsa cilalansin, once bronzdan sonra demirden yapilan kilic cok daha puruzsuzdu.

Metalin gercek cekiciligi baska her seyden cok puruzsuz olmasinda yatar. Cagdas dunyanin makine ve tasitlarinda puruzsuzluk artmis ve ayni zamanda kullanimin puruzsuzlugu konusulur hale gelmistir. Dil bunu cok yalin bicimde ifade eder; her sey yolunda gitti ya da puruzsuz calisiyor gibi; bununla bir surecin butunluguyle ve rahatca bizim iktidarimizin alaninda oldugunu kastederiz. (...) Islevden, duzgunlukten ve yararliliktan soz ederiz, ama gercekte zafer kazanan puruzsuzluk ve onun gizledigi iktidarin prestijidir." Bu satirlar, Emire Konukun heykellerinde iktidari/eril cinsi daha iyi temsil etsin diye sectigi kursun madenini ve bicimde de diktorgen prizmayi aciklamaya yetmiyor mu? Ote yandan erkek ve kadin iliskisinden, en genis anlamdaki iktidar iliskisine dek uzanmiyor mu?

Bu kus nereye ucabilir? Dort yani kapali bir karenin icinde. Kare ya da dikdortgen bicimler... Dik aci azicik egilse, duz cizgiler bir milim 'kaysa' olmaz, dizge bozulur. Kursunla dikdortgen prizmanin bilesimi, degismez bicim, burada erkek egemen dunyanin erkek merkezli degizmez dizgesini temsil ediyor olabilir. Oysa kus tuydur, hesaba kitaba gelmez. Kus isik, kipirti, civilti, ucmak, havada cizilen kavistir.

Erkek egemen dunyada bu kusun simgeledigi tinin, kadin tinine yakin oldugu soylenebilri. Ama asagidaki ornekte gordugumuz gibi ayni kus bir baska suremde ve bir baska uzamda bir erkegin hapisligini de esdeger olcude ifade edebilir.

Eski Misirda karenin icindeki kus erkektir. Buyuk kare makrokozmos (evren/uzam), kucuk kare mikrokozmostur (ev/rahim). Iki kare de disil cinsi, yaratici-anayi simgeler. Kare ya da diktortgen bicim mutlak olandir, bozulmaz duzendir; butun varliklari icinden cikaran ve icine alan ilk varliktir, yaratici-anadir. Sumer yazi gostergelerinde kare/dikdortgen onceleri disildir ve tamligin ifadesidir. Bozulmamasi, bozulursa kare/dikdortgen olmaktan cikacagi dusunulen bu bicim onemini bu noktada kazaniyor; o, gelenekci duzenle ozdestir, duzenin de milimetrik bir degismeye tahammulu yoktur, denilmek isteniyor. Eski tapimlarin geometrik bicim simgeciliginde daire de ayni islevi yuklenir; tamligi ve dogadaki duzenle ozdes duzeni, asla o cizginin disina cikmamayi temsil eder. Kadin tapimlarinda tanricanin imzasidir kare ya da daire. (Ataerkil donemde erkek tanrinin imzasi olur.) Emire Konuk’un heykellerinde ise disil disil cam, degismez denilen kati kurallara bas kaldiriyor. Kursuna ve girdigi bicime atfedilen degismezlige karsi camin daireyi bozarak bicimlendirisi, kivrimlar yapmasi; oylumlarini kimsenin denetleyemecegini, verilmis olculerin disina cikacagini, duygulara da kulak verecegini kanitlamak ister gibidir.

Secilen imgeler ve simgeler de inanilmaz bicimde kadin tapimlarinin imge ve simgeleri. Sumerde "Ningilma" adi verilen ve icinde yasam tohumunun saklandigina inanilan (ayni zamanda yasam veren tanricanin govdesini, varliklari icine alan ve icinden cikaran karnini) temsil eden kavanozlar Emire Konukun kavanozlarina benzemiyor mu? Bunlar eski Cinde yasamla iliskilendirilen yesim tasindan yapilmiyorlar miydi? Dikdortgen prizmanin icinden cikan elips bicimli su kizil cam topagi, tanricanin govdesini ve iktidarini simgeleyen dikdortgen prizmanin (sanduka, tabut) icinden yeniden dogumla ikinci kez dogan oluyu (artik dolut) cagristirmiyor mu? Su cam levhanin uzerinde asili duran turuncu yumurta bazen gunesle ozdes tutulan ve gokyuzunde asili duran kozmik yumurta degil mi? Kendi uzerinde kapanan yilan kozmik yumurtayi koruyan yilan-tanricadan baskasi olabilir mi? Gokyuzunden topraga inen ve yasamin ozunu mujdeleyen su kutsal damla Misir tanricasi Rait ya da Mezopotamyada tarimcilarin tanricasi Nisabanin (Nisan) gozyasi degil mi? Tanricanin kanayan vajinasi bircok cografyada kizil renkli ve gorkemli bir cicekle ozdes degil midir? Su kare bicimli kursunla cevrilen camda yer alan daire ve icindeki kizil yuvar eski Misir'in hiyeroglif yazisinda, tanri-ananin rahminden dogan Gunesin gostergesi degil midir? Ay Tanrica Hekate ve baska tanricalar kapilairn tanricasi degil miydi? Yeryuzunde pek cok tapinagin tac kapisi ve kapinin cift kanadi tanricanin vulvaini/vajinasini oykunmemis midir? Ay tanrica Hekate hem karanligi/olumu, hem de hilali (dogumu) temsil etmez miydi?

Heykeldeki cift kanatli kapi ve ortadaki siyah yuvar sakin tanricanin hem isikli, hem karanlik kozmik rahmi olmaisn! Daha Ust Eski Tas Cagindaaan (Ust Paleolitik) baslayarak kadinlarin binlerce yilda olusturdugu, yasamin cok degerli oldugu ve onun ozunun degerli bir cevher gibi ozel bir yerde, simgesel bicimde korunarak, bu dunya yorumunun insanlara surekli animsatilmasi gerektigi inanci Emire Konukun heykellerinde bir kez daha ortaya cikiyor.

Sanatcilar kendi iclerini kazidikca bilinc-altinda uyuyan bu kayitlari uyandiriyor, ruyalarda, karabasanlarda, sabuklamalarda ortaya cikmasini olanakli kiliyorlar. Butun dunyada sanatcilar, binlerce yillik gecmisi olan, kimlik degistirerek hep suren imge ve simgelerle bizim aramizda kopru oluyor, aciklanmasi guc hakikati bir kez daha cagdas sanat araciligiyla onumuze seriyorlar. Erkek zihni ve kadin zihni, buyuk olcude birbirine benzer; ancak, cok kucuk bir alanda birbirlerinden ayrilirlar; ama o kucuk alan da cok onemlidir. Emire Konuk ve Tracey Emin farkli acilardan bakarak; (birincisi umutla, aska duydugu guvenle, ikincisi erkek dunyasinin kadin cinselligini metalastirmasina karsi gizli-alayla, umutsuzca0 kadin zihnine ulasabilmis, kendisi olabilmis iki sanatci. Sanati kendi diliyle yapan kadin sanatcilarin bu alana yepyeni bakis acilarini tasiyacaklarini umuyor ve onlarin cogalmalarini diliyorum.

---

Emire KONUK

Istanbul, 8 Kasim 2000
* Elias Canetti, Kitle ve Iktidar, sf. 2012, Ayrinti Ya
yinlari, Istanbul, 1998. (Ceviren: Gulsat Aygen
)

 

 

basa dön

 

                             

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazarlar
 Kırmızı
 Turkuaz
 Eflatun
 Diğer Sayfalarımız
 Roman - Hikaye
 Resim Galerisi
 Nostalji
 Astroloji
 Mizah
 Sizden Gelenler
 
 Sana Aşığım
 Aşk Arayanlar
 Günah Çıkarma
 Derdini Anlat
 Tartışma Forumu
 Arşiv
 Linkler

 

 

Website kostenlos erstellt mit Web-Gear

Verantwortlich für den Inhalt dieser Seite ist ausschließlich der Autor dieser Webseite. Verstoß anzeigen