H e r    k a d ın    l e z b i y e n d i r.     A m a    b a z ıl a r ı    h e n ü z    f a r k e t m e m i ş t i r .
Ana Sayfa
 Feminizm
 Lezbiyen Feminizm
 Kadın Olmak
 Erkek Kültürü
 Lezbiyen Tarihi
 Şair Kadınlar
 Osmanlı'da Lezbiyen
 Politika
 Haberler
 Kadına Tecavüz
 Kültür - Sanat
 Kitap
 Felsefe
 Kadın Filozoflar
 Kadın Sağlığı
 Biz Kimiz
 Site içi arama

Feminizm

                      

Türkiye’de de her üç kadından biri fiziksel şiddete maruz kalmaktadır. Birçok kadın şiddeti ailelerini korumak için kabullenmektedir. Hacettepe Üniversitesi’nin yapmış olduğu Nüfus ve Sağlık Araştırması 2003 sonuçlarına göre kadınların %40’ı kocalarının kendilerini dövmesini kabullenmekte, daha da dikkat çeken ise genç kızların (15-19 yaş arası) %63’ü evlilik içinde bu tip olayların kabul edilebilir olduğunu ifade etmektedir.

 

http://www.tff.org/siddeteson.htm

 

 

Erkeklerin pek sevdiği bir ifade “kız gücü”

 

 

Spice Girls, feminizmi “Kız Gücü” adı altında  ticari bir metaya indirmiştir. Feminizmden korkan erkekler ise, kızgücünü savunan kızların “cinsel özgürlüğe” de inanacağını ve  dolayısıyla erkeklerin bundan cinsel çıkar elde edebileceklerini umuyorlar. Bunun için akılları yettiği kadar erkekler genç kızlara öğüt veriyor, sakın feminist olmasınlar diye uyarıyorlar. Engin ardıç da bunu yapmıştı yazısında.

 

Aşağıda, internette bir erkeğin  ağzından sular akarak kızlarla konuşmaya çalışmasını, onlara kızgücünün esaslarını (kendi uydurduğu esaslarını) anlatışını okuyacaksınız:

 

“İşte kız gücünün esasları --her zaman kendine güven! --Gerçekçi ol ! --çevrendeki hiç bir (kız) arkadaşının erkeklerden kötü muamele görmesine izin verme! --Her zaman kızlığınla (ve ilk önce)insanlığınla övün! --Asla erkekleri küçümseme!çünkü kızgücü ilkesi erkekleri küçümsemez ve saygı gösterir. Düşünün bir kez erkekler olmasaydı kızgücünün ne önemi kalırdı?? --Ve unutmaki sen asla feminist değilsin ve de olamazsın! 

 

Bu gülünç erkek, kızlar hiçbir şeyi bilmez,  “kızgücü”nü de kızlar bilmez, akılları yetmez, ben bilirim, ben anlatayım” diye oturmuş  onlara “kızgücü” nedir anlatıyor. Kadını cinsel meta gören,  “erkeksen ayakta işe, işeyemiyorsan haddini bil” diye aşağılayan erkeklere saygı duyalım istiyor ... Ne kadar aptalca, ne kadar klasik erkek tipi değil mi?

 

Bu kızgücünü başımıza saran Baharat Kızlar kimdir, onu yazalım biraz da.

 

Spice Girls 1997'de 30 milyon pound kazandı ve yapılan hesaplara göre bu miktarın 2000 yılında 300 milyon poundu bulması bekleniyor. İlk albümleri "Wannabe" 17 milyon sattı. Bu albümden çıkan ilk 45'likleri "Wannabe" 5 milyon satışa ulaşırken, 37 ülkede bir numara olmayı da becerdi. "Girl Power" (Kız Gücü) adlı kitapları onlara kitap başına 7.99 pound (yaklaşık 2 800 000 TL) kazandırıyor. Hemen belirtelim bu ne idüğü belirsiz Kız Gücü kavramı üzerine kurulu kitap İngiltere'de 250 bin satarken 20 dile de çevrildi. O kadar popüler oldular ki bazı İngiliz siyasetçileri konuşmalarına Spice Girls'ü ünlü yapan şarkının başladığı gibi "I'll tell you what I want, what I really really want" (Sana ne istediğimi, gerçekten ama gerçekten ne istediğimi söyleyeyim...) ifadesiyle başladılar. Tabloid gazeteleri ön sayfalarını Spice Girls'e ayırdı; kızlar Prens Charles ile tanıştı, İngiltere'nin dünyaya yayın yapan beşinci kanalının açılışını yaptı ve Amerika'yı Beatles'dan daha hızlı fethetti

 

 

   8 Mart’ın  Tarihçesi

 

 8 Mart Türkiye'de ve dünyanın pek çok ülkesinde, kadınların erkeklerle eşit hak  isteklerini dile getirdikleri, kadın olmaktan dolayı toplumda yaşadıkları sorunlarına dikkat çektikleri bir gündür. Bu tarihin uluslararası düzeyde kabul gören bir hal alması 1970'lere rastlasa da, bu tarihe kaynaklık eden olay ve dünya kadınlarının ortak bir gün kutlama isteğinin gündeme gelişi 1800'lerin ortasına rastlar.

 

8 Mart 1857'de New York'ta 12 saat yerine 8 saatlik iş günü ve erkeklerle eşit işe eşit ücret isteği ile grev yaptılar, 100 kadar kadın fabrikanın ateşe verilmesi sonucu öldü.

 

Kadınlar bu grevle istediklerini kabul ettirmişlerse de kadın hakları için örgütlü mücadele 1900'lerin başına rastlar.

 

1903 yılında ABD'de kadının ekonomik, politik, ve kişisel haklarını savunabilmek için "Kadın Sendikaları Koalisyonu" kuruldu.

 

 

1908 New York: 15.000 kadın daha kısa çalışma saati, daha iyi gelir ve oy hakkı için yürüdü. Doğum izni istediler. Bu, ilk "kadın günü" gösterisi olarak kabul edilmektedir. Kullandıkları slogan "Ekmek ve Gül" idi. Ekmek yaşama güvencesi, karın tokluğunu, gül ise daha kaliteli yaşamı simgeliyordu.

 

1909 Şubat 28, Manhattan: ABD'lerinde kadınların hak arayışları, 2000 kişinin katıldığı gösteri ile devam etmiş, bunu 20-30 bin kadın tekstil işçisinin daha iyi ücret ve çalışma şartları için başlattığı genel grev izlemiştir. Kadın Sendikaları Koalisyonu grevdeki kadınların ihtiyaçlarını karşılayıp, bu grev esnasında tutuklanan kadınların kefaletlerini ödedi.

 

1910 Kopenghag: Amerikalı kadınların mücadelesi Avrupalı kadınları da etkilemiştir. Kopenhag'da toplanan II. Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansında, dünya kadınlarının isteklerini dile getirebilecekleri uluslararası bir günün kararlaştırılması ile ilgili Clara Zetkin'in önerisi kabul edildi.

 

1911: Kesin bir gün belirlenmeyen bu kararın ardından ilk Dünya Kadınlar günü 19 Mart da (bugün Prusya Kralının 1848'de kadınlara da oy hakkı verilmesini öngören ancak yaşama geçirilemeyen reformlarının imzalandığı gün olduğundan) Almanya, Avusturya ve Danimarka' ve İsviçre’de  kutlandı. Yüz binlerce kadın ve erkek değişik aktiviteler yaptılar. Oy verme, seçme seçilme hakları yanısıra meslek edinme ve mesleki eğitim görme haklarını istediler.

 

Bu kutlamalardan 2 hafta sonra Triangel yangınında 140 kadın öldü. Bu olay Amerika çalışma kurallarını büyük ölçüde etkileyen bir yere sahiptir.

 

İki dünya savaşı yılları arasında bazı ülkelerde kutlanması yasaklanan Kadınlar Günü, 1960’lı yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri’nde de kutlanılmaya başlamasıyla daha güçlü bir şekilde gündeme geldi.

 

1972 Sidney:   Dünya Kadınlar Günü 8 Mart'ta kutlamasına  Mart Hareketi adlı büyük bir organizasyonla başlandı.

 

1975: Birleşmiş Milletler'in 1975-1985 yılları arasını "Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı" ilan etti.

 

16 Aralık 1977: Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 8 Mart'ın " Dünya Kadınlar Günü " olarak kutlanmasına karar verildi. Kadınlara eşit hakların verilmesinin Dünya barışını güçlendireceği kabul edildi.

 

Takip eden yıllarda da Birleşmiş Milletler'e üye ülkeler 8 Mart'ı Dünya Kadınlar Günü olarak kutlamaya devam ettiler. Böylece 8 Mart, dünyada kadınların yüzyıldır yürüttüğü eşitlik mücadelesinin dile getirildiği ve kadınların güncel taleplerinin ifade edildiği bir gün haline geldi.

 

TÜRK KADINININ ATTIĞI ADIMLAR

   

    ANKARA (A.A) - 08.03.2005 - Türk kadını, Osmanlı'dan günümüze çeşitli zorluklar ve engellerle dolu bir seyir izleyerek geldi.

    DİE'nin internet sitesindeki ''Türkiye'de Kadın Bilgi Ağı'' bölümünde, Türk kadınının geçen yüzyılın ortalarından bugüne sosyal ve siyasal yaşamdaki kazanımlarına yer verildi.

 

    Buna göre, Türk kadınları ilk kez, 1843 tarihinde Tıbbiye mektebi bünyesinde aldıkları ebelik eğitimi ile sosyal yaşamda yerlerini almaya başladı.

 

    1847 yılında kız ve erkek çocuklara eşit miras hakkı tanıyan İrade-i Seniye'nin yayımlanmasının ardından 1856 yılında Osmanlı topraklarında kadınların köle ve cariye olarak alınıp satılmaları yasaklandı.

 

    1858 yılında yayınlanan ''Arazi Kanunnamesi''nde mirasın kız ve erkekler arasında eşit olarak paylaştırılacağı hükmü yer alırken, kadınlar miras yoluyla mülkiyet hakkını kazandı. Aynı yıl Kız Rüştiyeleri açıldı.

 

    Kadınlar ilk dergilerine 1869 yılında kavuştu. Kadınlar için ilk sürekli yayın olarak nitelenen haftalık ''Terakk-i Muhadderat'' dergisi yayımlanmaya başlandı.

 

    Kızların eğitimine ilk kez yasal zorunluluk getiren ''Maarif-i Umumiye Nizamnamesi'' ise 1869 yılında yayımlandı. Bundan bir yıl sonra da kız öğretmen okulu ''Dar-ül Muallimat'' açıldı.

 

    Evlilik sözleşmesinin resmi memur önünde yapılması, evlenme yaşının erkeklerde 18, kadınlarda 17 olması ve zorla evlendirmelerin geçersiz sayılmasını düzenleyen Hukuk-ı Aile Kararnamesi 1871'de çıkarıldı. 1876'da ise ilk anayasa olan Kanun-i Esasi ile kız ve erkekler için ilköğretim zorunlu hale getirildi.

 

    Giderek sosyal yaşamda daha çok yer almaya başlayan kadınlar, iş hayatına ilk olarak 1897 yılında ''ücretli işçi'' olarak atıldı.

 

    Kadınların devlet memuru olmak içinse bu tarihten itibaren 16 yıl beklemeleri gerekti. Kadınlar ilk kez 1913 yılında devlet memuru olarak çalışmaya başladı. Bunun ardından bir yıl sonra kadınlar, tüccar ve esnaf olarak da iş hayatına girişti.

 

    Kızlar için ilk yüksek öğretim kurumu, 1914 yılında ''İnas Darülfünunu'' adı altında açıldı.

 

    Kadınlar bilim dünyasıyla ilk kez 1922 yılında tanıştı. Bu tarihte 7 cesur kız öğrenci, Tıp Fakültesine kayıt yaptırarak eğitime başladı.

 

    Kadınlar siyasi hayatta da var olma mücadelesine ilk kez 1923 yılında başladı.

    Kadınlar ilk kadın partisi ''Kadınlar Halk Fırkası''nı, Nezihe Muhittin'in başkanlığında 1923 yılında kurmak istedi. Ancak partinin kuruluşuna, kadınlara oy hakkı tanımayan 1909 tarihli Seçim Kanunu gereğince valilikçe izin verilmediği için parti girişimi dernekleşme ile sonuçlandı.

 

    29 Ekim 1923'te Cumhuriyet'in ilanıyla birlikte kadınların kamusal alana girmesini sağlayan yasal ve yapısal reformlar hızlandı.

 

    Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun 3 Mart 1924'te çıkarılmasıyla tüm eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlanırken, kızlar da erkeklerle eşit haklarla eğitim görmeye başladı.

 

    Erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemelerin kaldırıldığı, kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf hakkı tanıyan Türk Medeni Kanunu, 17 Şubat 1926'da kabul edildi.

 

    Kadınlara siyasetin kapısını aralayan Belediye Yasası, 1930 yılında çıkarıldı. Böylece artık kadınlar belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı kazandı.

 

    Kadınların en önemli sorunlarından olan doğum izni, ilk kez 1930 yılında düzenlendi. Kız çocuklarına mesleki eğitim vermek amacıyla Kız Teknik Öğretim Müdürlüğü 1933 yılında kuruldu.

 

    Kadınlara köylerde muhtar olma ve ihtiyaç meclisine seçilme hakları ise 1933 yılında Köy Kanunu'nda değişiklik yapılarak verildi.

 

    Kadınlara siyasetin kapısı 1934'te yapılan Anayasa değişikliği ile seçme ve seçilme hakkı tanınmasıyla tam olarak açıldı ve ilk kadın milletvekilleri TBMM'de yerlerini aldı. 8 Şubat 1935'de TBMM 5. Dönem seçimleri sonucunda 17 kadın milletvekili, ilk kez Meclis'e girdi.

 

    1936'da yürürlüğe giren İş Kanunu ile kadınların çalışma hayatına düzenleme getirildi. Bir yıl sonra da kadınların yeraltında ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılması, ILO sözleşmesi ile yasaklandı.

 

    Kadınlara doğum yardımı (analık yardımı) ilk kez 1945 yılında 4772 sayılı yasa ile düzenlendi.

 

    Yaşlılık sigortasının kadın ve erkekler için eşit esaslara göre düzenlenmesi ise 1949 yılında çıkarılan yasa ile gerçekleşti.

 

    1950 yılında ilk kadın belediye başkanı Müfide İlhan Mersin'den seçildi.

 

    Sağlık Bakanlığı bünyesinde ana çocuk sağlığı hizmetleri verilmesine 1952 yılında başlanırken, gebeliği önleyici araçların satış ve dağıtımının serbest bırakılmasını ve tıbbi zorunluluk halinde kürtaj hakkı tanınmasını düzenleyen ''Nüfus Planlaması Hakkında Kanun'' 1965 yılında çıkarıldı.

 

    Eşit değerde iş için kadın ve erkek işçiler arasında ücret eşitliğini sağlayan ILO sözleşmesi 1966 yılında onaylandı.

 

    İlk kadın bakan Türkan Akyol, 1971 yılında göreve atandı.

 

    Yasal değişiklikle, 10 haftaya kadar olan gebeliklerin kürtajla sona erdirilmesi ve gönüllü cerrahi sterilizasyon yöntemlerine izin verilirken, kürtaj için evli kadınlara kocadan izin alma koşulu getirildi.

 

    Türkiye, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesini 1985 yılında imzaladı. Sözleşme bir yıl sonra yürürlüğe girdi.

 

    1985 yılında ''5. Beş Yıllık Kalkınma Planı''nda kadın konusu, ilk kez bir sektör olarak yer aldı ve bu konuda politikalar belirlendi.

 

    İlk ''Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi'', 1989 yılında İstanbul Üniversitesi'nde kuruldu. Bugün üniversiteler bünyesinde kurulan bu merkezlerin sayısı 13'e ulaştı.

 

    1989 yılında kadınlara da kaymakamlık yolu açıldı. İçişleri Bakanlığı, kaymakamlık sınavlarına kadınların da alınacağını açıkladı.

 

    Kadının çalışmasını kocanın iznine bağlayan Medeni Kanun'un 159. maddesi, Anayasa Mahkemesi'nce 1990 tarihinde iptal edildi.

 

    Tecavüz mağdurunun hayat kadını olması halinde cezanın indirilmesini öngören Türk Ceza Kanunu'nun 438. maddesi, TBMM tarafından 1990 yılında yürürlükten kaldırıldı.

 

    İlk Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi, 14 Nisan 1990 yılında açıldı.

 

    Şiddete uğrayan kadınlara ve çocuklara destek hizmeti vermek üzere ilk kadın konukevleri, SHÇEK Genel Müdürlüğü bünyesinde 1990 yılında açılmaya başlandı. 2000 yılı itibariyle bu sayı, yediye yükselirken kapasiteleri 170'e ulaştı.

 

    1990 yılında KHK ile ''Kadının statüsü ve Sorunları Başkanlığı'' kuruldu.

 

    Yerel yönetimler özellikle şiddete uğrayan kadınlara yönelik hizmet vermeye başlarken, Türkiye'de ilk kadın sığınma evi, Bakırköy Belediyesi tarafından 1990 yılında açıldı.

 

    Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kadın vali Lale Aytaman, 1991 yılında Muğla'ya atandı.

 

    1993'te İstanbul Üniversitesi'nde ilk Kadın Araştırmaları Ana Bilim Dalı açıldı ve yüksek lisans programı vermeye başladı. Aynı yıl Kadın Dayanışma Vakfı, Altındağ Belediyesinin desteğiyle kadın danışma merkezi ve kadın sığınma evini açtı.

 

    Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Başbakan koltuğuna ilk kez bir kadın oturdu.

Türkiye'nin ilk kadın başbakanı Tansu Çiller, 25 Haziran 1993 tarihinde hükümeti kurdu.

 

    Aynı yıl, Halk Bankası, kadınları girişimciliğe özendirmek amacıyla kadınlara özel, düşük faizli kredi uygulaması başlattı.

 

    1994 yılında, Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü bünyesinde, şiddete uğrayan kadınlara hukuki ve psikolojik danışmanlık, girişimcilik ve el emeğinin değerlendirilmesi konularında hizmet vermek amacıyla Bilgi Başvuru Bankası (3B) kuruldu.

 

    Açtığı kadın danışma merkezi ile şiddete uğrayan kadınlara danışmanlık hizmeti veren ''Mor Çatı'' Kadın Sığınağı Vakfı, 1995 yılında kadın sığınağını açtı.

 

    Türkiye, 1995 yılında Türkiye Pekin'de yapılan ve 189 ülkenin katıldığı 4. Dünya Kadın Konferansı'na katılarak taahhütleri çekincesiz olarak kabul etti.

 

    1996 yılında Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nce, 4. Dünya Kadın Konferansı'nda kabul edilen eylem planı ve taahhütler çerçevesinde kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, gönüllü kadın kuruluşları, siyasal partiler, sendikalar, meslek örgütleri ve basının katılımı sağlanarak ulusal eylem planı hazırlandı.

 

    1997 yılında Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü koordinasyonunda 13 il valiliği bünyesinde ''Kadının Statüsü Birimleri'' kuruldu.

 

    Kadının evlendikten sonra kocasının soyadını almakla birlikte, kendi soyadını da kullanabilmesi, 1997 yılında Medeni Kanun'da yapılan değişiklikle sağlandı.

 

    Zorunlu temel eğitimi beş yıldan sekiz yıla çıkaran kanun, 1997 yılında yürürlüğe girdi.

 

    Aile içi şiddete uğrayan kişilerin korunması için gerekli tedbirlerin alınmasını düzenleyen ''Ailenin Korunmasına Dair Kanun'', 1998'de yürürlüğe girdi.

 

    Ankara Barosu Kadın Hukuku Komisyonu tarafından Ankara Adliyesi içinde şiddete uğrayan kadınlara hukuki danışmanlık ve psikolojik destek hizmetleri vermek üzere 1998 yılında Kadın Danışma Merkezi kuruldu.

 

    Barolar bünyesindeki Kadın Hakları/Hukuku Komisyonları arasında koordinasyonu sağlamak amacıyla ''Türkiye Barolar Birliği Kadın Hakları Komisyonları Ağı (TÜBAKKOM)'' kuruldu.

 

Kaynak: Anadolu Ajansı

 

    

8 Mart 2005

 

FEMINIZM

"Kadin haklari" 60'li yillardan sonra sikca duymaya basladigimiz bir kavram olmaya baslamistir. Bu kavramin iceriginin doldurulmasinda ise feminist hareket etkili olmustur. Feminist hareket cercevesinde kadin sorununu sadece kadin-erkek esitsizligi acisindan ele almak tek boyutlu bir cozumleme olacaktir. Zira kadin sorunu ekonomik, politik, ideolojik psikolojik yonlerin ic ice gectigi karmasik bir olgudur. Bu calismada feminist politikalarin belirlenmesinde etkin olan dusunce akimlari boyutundan kadin haklarinin kulturel olarak gecirdigi surec ortaya konulmaya calisilacaktir.

Feminizmi genel olarak kadin=erkek ayrimciligina karsi cikarak, cinsler arasinda siyasal, ekonomik ve toplumsal esitligi savunan gorus olarak tanimlamak mumkundur. Batida Fransiz devrimi ile birlikte kadinlarin secme ve secilme hakki, mulkiyet hakki kadin ozgurlugu kavrami cercevesinde savunulmustur. Cesitli eylem ve reformlar sonucunda kadinlar acisindan bazi haklar elde edilmistir. Feministler bu haklari elde ettikten sonra ozgurluklerinin yalniz bu haklarla sinirli olmadigini, asil sorunun erkegin kulturel egemenligi oldugunu savunarak mucadelelerine devam etmektedirler.

Feminist hareket tarihsel acidan I. Dunya Savasi oncesi ve 1968 sonrasinda.olmak uzere iki doneme ayrilmaktadir. Bu hareket ile bir cok kadin bir araya gelmis "daha onemlisi kadin-erkek esitsizligine karsi bir seyler yapilmasi gerektigini, bu konuda ilgisiz bircok kadina fark ettirmislerdir i. Feminizm 1968 sonrasinda daha genis bir tabana yayilma egilimi gostermistir. Gunumuzde feminizm bazi vurgu farkliliklariyla degisik ulkelerdeki cesitli kadin gruplarinca benimsenmektedir.

Batida kadin haklan teorik olarak cesitli dusunce akimlarinin etkisinde tartisilip gelisirken, Turk toplumunda kadin haklari, sadece kulturel nedenlerle degil, Tanzimat'tan gunumuze kadar ulkenin kalkinmasi acisindan ekonomik bir temele de dayanarak, kadina isletmenin kar maksimasyonu acisindan hesaba katilmasi gereken bir arac; toplumbilimsel deyisle cinsiyet rolunun gereklerine uygun olarak hesaba alinan birimler olarak bakilmasi ile gundeme gelmistir.

Temelde ataerkil toplumsal duzenini elestiren feminist gorusu bir butun olarak cozumlemeye imkan taniyan bir teoriyi gelistirilemediginden, feminist dusunurler, liberalizm, marksizm, psikanaliz, varolusculuk, radikalizm gibi dusunce akimlarinin etkisinde kalarak olusturduklari teoriler ile kadin haklarina alternatif cozum arayislarini surdurmektedir. Bu feminist teoriler, kadinlarin ataerkil toplumsal duzen yapisi icinde degersizlestirildiklerini varsaymakta ve bunun nedenini sorgulamaktadir.

LIBERAL FEMINIZM

Kadin haklari konusunda mucadelenin mihenk tasi olan liberal anlayis kadinin ozel alan ile sinirli kalmasina karsi cikarak, birey olarak kendini gelistirecek potansiyele sahip olmasi gerektigini savunmaktadir. Kadin dogumda cinsiyetini belirleyemedigine gore, hayati boyunca bulunacagi konu- mu belirleyebilmelidir. Fransiz ihtilalinden sonra aydinlanmacilik ve akilcilik cagi olarak adlandirilan donemde savunulan insanlarin vazgecilmez, dogal olarak kabul ettikleri haklara hukumetler mudahale edemez ilkesinden hareket eden liberal feminist gorus, erkeklerin bir vatandas olarak sahip olduklari dogal haklara, kadinlarin da sahip olabilecekleri konusundaki umitleri bosa cikarmistir.

Kadinin, kocasinin himayesinde aileye ait oldugu fikri tum liberal erkek kuramcilarin ortak dusuncesidir. 17. ve 18. yuzyillar boyunca -oncesinde ve sonrasinda- kadinin es ve anne olarak evine ait oldugu varsayimi neredeyse evrensellesmistir. 18. yuzyilin ortasindan itibaren ve ozellikle 19. yuzyilin basinda tarihsel donusumler, ozellikle de sanayi devrimi, kadini ozel alanda tecrit ederek, isyeri ile ev mekanini birbirinden ayirmistir. "Makinelesmis fabrikalar ve ev ekonomisinin cokusu ile birlikte isin kamusal dunyasi evin ozel dunyasindan daha once hic olmadigi kadar birbirinden ayrilmistir. Bu gibi egilimler, akilciligi kamusal alanla, akil disiligi ve ahlaki ozel alanla ve kadinla ozdeslestiren aydinlanma dusuncesini desteklemistir"2. Liberal feminist kuram kadinlara siyasal temsil hakki verilmesini, vergi mukellefi olmalarini ve evli kadinlarin olu vatandas olmalarini elestirmektedir. Zira o donemde kadin eger evliyse kanunlar onunde vatandasligi sona ermis gibi gosterilmekteydi. Erkek, kadinin mulku uzerindeki tum haklarini almaktaydi. Evlilik anlasmasinda kadin kocasina karsi itaatkar olmaya zorlanmaktaydi.

Liberal feminist teorinin klasik savunucusu olarak Mary Wollstonecraf kabul edilmektedir. "Vindication of the Rights of Women" isimli kitabinda "kadinlarin da erkekler kadar Tanri'nin yarattigi varliklar oldugu, daha ciddi bir bicimde egitilmeleri ahlaksal ve zihinsel yeteneklerini gelistirmelerine izin verilmesi gerektigi"3 tezini savunmaktadir. Ayrica bu kitapta, esas olarak, burjuva erkegiyle esitligi-egitim, hukuk ve siyaset alanlarinda esitligi savunulmaktadir. Ayni zamanda da "kadinsilik" kavraminin elestirisi yapilmaktadir. "Wollstonecraf bir akilci ve Stoaci olarak, elestirel dusunmenin bireyi sadece fiziksel varligini akilsizca yinelemekten ozgurlestirecegine ve uygun bir egitimin kadinin erkege hizmet etme rolune boyun egmesini engelleyecegine inanmaktadir".

Frances Wright, Sarrah Grimke gibi feminist yazarlar da elestirel dusunmenin yararina inanmislardir. "Wright bir tanritanimaz olarak dini, kadinlarin bagimsizligini surdurulmesini engelleyen en onemli guclerden biri olarak gormustur. Ve kadinlarin "aklini esaret altinda" tutmakta basarili olan "ac gozlu ruhban" kurumuna karsi kin besler". Grimke ise; kadinlara uygulan~n baskiyi mesrulastirmak icin kullanilan kutsal kitaptaki temel bolumlerle ilgili yaptigi metin analizlerine dayanarak dini elestirmektedir. Ona gore "kadinlar yuzyillarin kemiklesmis goruslerinin, geleneklerinin agirligi ile carpismak icin kendi hakikatlerini dillendirmek ve mesrulastirmak zorunda olduklarini" belirtmektedir.

Grimke, kadinlarin ozel alana ait olduklari ve kamusal sorunlarla ilgili akilci dusunmelerinin uygunsuz oldugu fikrine karsi cikmaktadir, fakat yine de Grimke Viktoryan degerlerden dolayi kadinlarin yonetimde yer almalari fikrinden urkmektedir.

1966'da kurulan National Organization for Women (NOW) (Ulusal Kadin Orgutu) amac maddesinde, kadinlarin oncelikle, toplumda erkekler ile esit haklara sahip oldugu ve insani potansiyellerini tam anlami ile gelistirme sansina sahip olmalarinin sart oldugu onermesine sadik kalinmistir. Kadinlarin bu tur bir esitlige ancak siyasi, ekonomik ve toplumsal hayatta karar verici rol alarak, toplumdaki diger insanlarla sorumluluklari paylasarak ulasabileceklerine inanilmaktadir.

Sonucta aydinlanmaci Feminist teoride bazi temel problemler bulunmaktadir. Bunlarin birincisi; liberal cozumlemenin ozel alani dokunmadan birakmis olmasidir. Kadinlarin, erkeklere bagimliliklarina, ataerkil ya da erkege hizmet eden egitim sistemine ve toplumsal kurumlara karsi bir sinif olarak niteleyen bircok liberal feminist, radikal feminist durusa dogru kaymistir. Liberal feministler tarafindan sonucsuz birakilan bir soru da kadin ve erkek arasinda ruhsal ve ahlaki yetenekler acisindan gercekten farkin olup olmadigidir. Bazi liberaller genel olarak var olan farklarin kucuk oldugunu ve icinde bulunulan kosullar sonucu olustugunu savunmaktadirlar. Liberal feministler, "yalnizca sinif farkliliklarini degil, daha uzlasmaz olabilen cinsiyet farkliliklarini da gormezden gelmek istiyorlardi"5. Diger bazi feministler ise kadinlarin erkeklerden farkli oldugunu savunmuslardir. Kadinlarin erkeklerden farkli oldugunu, kulturel feminizmi savunan kuramcilar vurgulamaktadirlar.

Kulturel Feminizm kuramini savunanlar liberal feminizmin elestirel dusunme ve kendini gelistirmenin onemini kabul etmeye devam ederlerken, hayatin akildisi, sezgisel ve genellikle kolektif yonu uzerinde durmaktadirlar. Kadinlarla erkekler arasindaki benzerlikleri vurgulamak yerine, genellikle kadinlik niteliklerinin farkliliklari uzerinde dururlar.

Kulturel feminist kuramcilara gore, aile iliskilerine - iliskin konular eril bakis acisindan duzenlenmistir. Kadinin erkek himayesinde insanca gelismesi engellenmistir. Bu duruma son vermek icin ev hayatinda radikal degisiklikler gerekmektedir. Ataerkil bakis acisinin baskici, yikici ve savasci degerleri yerine kadinlarin olumlu bakis acilan bir kez daha yonetimin kamusal gucune ve dine katilmalidir. Babalarin ev hayatina katilimi ile ozel alanin zenginlesecegini ve kamusal alanin annelerin varligi ile yukselecegini one surerler. Kulturel feministler toplumsal cinsiyet kimliginin olusumunun biyolojik farkliliklardan ziyade toplumsal insa sorunundan kaynaklandigina inanmak- tadirlar. Kimlikler ve kultur uzerine temellenen, degisime acik olan bu gorus, J. Donovan tarafindan degismesi mumkun olmayan biyoloji olgusuna dayanan ideolojiye gore daha az guvenilir olarak gorulmektedir.

MARKSIST FEMINIZM

Feminist teorinin gelismesinde Marks ve Engels 'in goruslerinin buyuk onemi vardir. Ozellikle kadinlarin bilinclerinin yukseltilmesinde Marksist tarihsel materyalist goruslerin etkisi kusku goturmemektedir. Bu gorus kultur ve toplumun koklerinin maddi ve ekonomik kosullarda yattigini savunan maddeci determinizm dusuncesine dayanmaktadir.

Engels ise, Marks 'in gorusunu soyle temellendirmektedir: Tarihsel gelisim surecinde ilkel toplumlarda kadin ve erkegin is bolumu vardir, fakat cinsiyet uzlasmazliginin bulunmadigini savunmaktadir. Ilkel toplumda ev icindeki uretim araclari kadinlarin ev disindakiler de erkeklerin denetimin- deydi. Daha sonra Engels, uretimin ev disinda yogunlastigini soyler (Buyuk- bas hayvancilik, maden isletmeciligi, dokumacilik v.s. gelismesi). Erkeklerin alanindaki emek uretkenliginde gorulen bu servet olarak edinilebilecek bir fazlanin yaratilmasina yol acti, bu da erkegin kadin uzerinde yeni bir ekonomik guc elde etmesini sagladi.

EIde edilen ekonomik guc erkeklerin kadinlara karsi analik hukuku yerine babalik hukukunu (mirasin babadan devralinmasi, babalik hakki v.s.) gecirmelerini saglamistir. Arti-degerin, erkegin uretim alaninda olmasi onun servet sahibi ayni zamanda mulkun sahibi olmasinin kosulunu dogurmustur. August Bebel bunu soyle yorumlamaktadir: "Kisisel mulkiyetin kurulmasiyla, kadinin erkege bagli olmasi kesinlik kazanmistir. Bu baglilik sonucu kadin asagi bir yaratik olarak gorulmus ve kucumsenmistir. Anaerkil, komunizmi ve herkesin esitligini meydana getirmisti. Babaerkil kisisel mulkiyeti, mirasi, kadinin bagliligini ve tutsakligini meydana getirdi"6.

Engels kapitalist duzende kadinlarin ozel alanda ev isleriyle sinirli tutulduklari ve uretici calismadan dislandiklari surece toplumsal baglamda erkeklerle esit olmalarinin mumkun olmadigini soylemektedir. Ona gore: "Kadinlarin kurtulusu ancak kadinlar uretime, genis toplumsal olcekte katildiklari ve ev icindeki gorevleri yalnizca iyice onemsiz hale geldigi zaman mumkun olur. Ve bu da ancak, yalnizca kadinlarin uretime genis capta katilmalarina izin vermekle kalmayip bunu kesinlikle gerektiren ve ayrica ozel ev islerini de daha kamusal bir sanayiye donusturmeye cabalayan modern genis capli sanayiinin bir sonucu olarak mumkun hale gelmistir"~. Engels 'in kadinlarin gelecekteki kurtulusuna iliskin tasarimi; toplumsal olarak orgutlenmis ure- timde ekonomik kurtulusa kavusma ev isiyle sinirli olmaktan kurtulus ve toplumsal cinsiyet ayrimciligindan da kurtulus olarak ozetlenebilir. Marksist Feminist anlayista, ataerkil toplumsal sistemdeki aileye karsi alternatif bir aile tarzi sunulmaktadir. Alternatif aile anlayisinda "ataerkil ailenin yerine is ortaklasmasinin getirilmesi hic kuskusuz devrimci kafa egitimi sorununun temelidir"8. Marks 'a gore, toplumsal devrimin baslica gorevlerin- den biri ailenin ortadan kaldirilmasidir. Toplumcu ortaklasmaciligin kan ortakligina degil, iktisadi islev ortakligina gore olusmasi gerekmektedir.

Marksist gorusten etkilenen feminist kuramcilar, Marks'in kapitalist ure- tim surecinde insanin emeginden yabancilasmasi ogretisini, asil kadinlarin ev islerinde yasadigini iddia etmektedirler. Dalla Costa gibi yazarlar gercek ev isinin soyutlayici oldugu, onemsiz ve tekrar edici oldugundan dolayi yabancilastirici oldugunu iddia etmislerdir. Heidi Hartman ise, kadinlarin emek gucunun erkeklerin denetiminde olmasini ataerkinin dayandigi maddi temel olarak gorur. Maddi temeli kadin emeginin denetimine dayanan cinsel is bolumu kendi ideolojisini de yaratmaktadir. Marksist feministler toplumsal is bolumunu degistirmek icin bilinclenmenin sart oldugunu savunmaktadirlar. Onlara gore: "Maddi varlik bilinci belirleyebilir, fakat varlik kosullarinin devrimci donusumu sinif bilinci duzeyinin yukseltilmesine bagli olacaktir"9.

Feminist teori Marksist teoriden etkilenmekle birlikte ideolojik yapisinin temelini maddi kosullar yerine cinsiyet ayrimi olusturmaktadir. Emek marksizm icin neyse, cinsellikte feminizm icin odur. Marksist teorinin diyalektik materyalizm yontemini, feminist teori bilinc yukseltme olarak yorumlar. Zira cagdas feminist teorinin basat varsayimi bilinc yukseltmenin kendisinin devrimci bir praksis oldugudur. Devrimci praksis kavrami bir takim alternatif duzenlemeler gelistirilmesi anlamina da gelmektedir. Bu da beceri gerektirmeyen, monoton islerden kacinarak, uretime dayali insanin kendini gelistirecek islere yonelerek pratik icinde yeniden orgutlenme bicimleri yaratmaya dayanmasidir.

FEMlNIZM VE VAROLUSCULUK

Feminist kuramlar icinde kadinin kisi olarak kendi benligini olusturmasi gerektigi gorusu varolusculuk felsefesinden turetilmektedir. Bu konuda en onemli calismalari Simone de Beauvoir "ikinci cins" isimli kitabi ile yapmistir. Yazar bu kitabinda goruslerini soyle aciklamaktadir: "Erkegin, kendisini cocukluktan itibaren hissettiren avantaji, bir insan ugrasinin hicbir sekilde bir erkek olarak yazgisina ters dusmemesidir... Buna karsilik kadindan, kadinligini gerceklestirebilmesi icin kendisini nesne ve kurban haline getirmesi istenir: bu da, egemen ozne olma iddialarini bir yana birakmak zorunda kalmasi demektir. Ozgurlesmis kadinin durumuna ozellikle damgasini vuran, iste bu celiskidir. Eksik olmayi kabul etmedigi icin kendisini kadin roluyle sinirlandirmak istemez; ote yandan kendi cinselligini yadsimak da eksik olmak anlamina gelir. Erkek, cinselligi olan bir insandir: kadinda ancak cinselligi olan bir insan oldugu zaman erkek ile esit bir birey olur. Kadinligini yadsimasi insanliginin bir bolumunu yadsimasi demektir"~°. Varoluscu felsefeye gore insan dogayi asabildigi olcude insandir. Insan olmak sadece yasamak degil, yasama deger katacak projeler uretmek, yeni araclar icat etmek, gelecegi bicimlendirmektir. Var olan kosullara boyun egen, insanliktan uzak yasama kosullarini da benimsemis olmaktadir. Kisacasi insan yasadigi surece varliginin anlamini sorgulamak zorundadir.

Beauvoir 'e gure "Ataerkil toplum duzeninde kadin, ensoi ya da oteki rolune mahkum edilirken, erkek poursoi'nin askin ayricaliklarinin tadini cikariyordu. Tasan araciligiyla dogaya ve kadina egemen oldu". Bu baglamda kadinlarin var olan toplumsal duzende oteki olarak yasamayi kabul edip icsellestirirlerse sizofreniye ve umitsizlige kapilacagini soylemektedir. Bu ayni zamanda nesne olmayi da kabul etmek anlamina gelmektedir. Yazar diger feminist yazarlar gibi kadinlarin kendilerini gelistirebilmek icin akilci ozelliklerini ve elestirel yetilerini guclendirmelerini onermektedir. Kadinlar nesne olmayi ret ederlerse onlari nesne olarak gorenleri, onlari ozne olarak gormeye zorlayacaklarini soylemektedir.

Adrienne Rich ise, kadinlarin, onlara ideolojik olarak boyun egdiren sahtelikleri kirabilmeleri icin, kendi haklarinda dogruyu soylemeyi ogrenmelerinin zorunlu olduguna dikkat ceker ~. Feministlerin de kendi dogrularinin degerlendirilecegi karsi bir gelenek yaratmalari gerekmektedir, cunku "gercekligin toplumsal insasi" ortak bir caba gerektirmektedir. Kisinin gercekligi ve dogrularinin deger gormesi, toplumsal hayatta baskalari ile etkilesimi sayesinde olmaktadir. Boylece ataerkil kulture karsi alternatif bir taniklik ile onu tanimlamak ancak, ona karsi alternatif bir "oteki" kultur olusturabilecek- tir. Alternatif "oteki" kulturun olusumu icin ise radikal feminist kuramcilar farkli cozum yollan uretmektedirler.

RADIKAL FEMINIZM

Radikal feminizm kadinlarin somurulmesi ve baski altinda tutulmasinin temel nedenini, kadinlarla erkekler arasindaki biyolojik farklilikta goren bir kuramdir. Radikal feminist kuramcilar arasinda kadinin simdiki durumu konusunda farkli anlayislar hakimdir. Radikal feministler arasinda genis olcude kuramsal dusunceler olusturmus olanlar; Kate Millett ile Shulamith Firestone'dur.

Radikal feministler kadinin baski altinda olmasi ve kadin erkek arasindaki celiskinin temelde aile kurumundan turedigini savunmaktadirlar. Kate Millett 'e gore "aile gencleri ataerkil ideolojinin rol, mizac ve statu kategorilerince ongorulen tutumlar icinde"iz toplumsallastirmaktadir. Aile, ataerkil duzen icinde kadinlari erkeklere hizmet etmeye ve bu hizmet etme rolunu kabul etmeye sartlandiran erkek egemen ideolojisinin, yeniden uretilmesini saglayan kurum olarak gorulmektedir. Bu nedenle aile kurumunu radikal feministler ret etmektedirler. Shulamith Firestone ise kadinlarin baski altinda tutulmalarinin temelinde biyolojik cinsiyet farkliliklarinin yattigini soylemektedir. Kadinlar dogum ve annelik rolleri ile sinirlanmaktadirlar. Firestone buna cozum olarak teknolojiyi, kadinlarin biyolojik kaderlerinden kurtulmak icin kullanmak gerektigini dusunmektedir. "Insan turunun, her iki cinsin yaran icin yalniz bir cins tarafindan uretilmesinin yerini (hic degilse bir secme olarak) yapay ureme alacaktir. Cocuklar her iki cinse de esit olarak dogrulabileceklerdir. Ya da ikisine de bagli olmaksizin dogabileceklerdir"i3. Boylece cocuk bakimi toplulugun uyeleri tarafindan kolektif bir sekilde ustlenilecektir. Erkekler ve kadin- lar cinsiyete dayali rol sorumluluklariyla tanimlanmis olarak belirlenmeyerek yeni bir kultur olusturulmaya calisilacaktir.

Mary Daly "Gyn/Ecology"` isimli calismasinda ataerkilligin disinda bir dunya kesfedilmesi icin kullanilan dilin radikal bicimde yikilmasi ya da yapisinin cozulmesini onermektedir. Ayrica kadinlarin lezbiyen olmalarini ve kendilerini baskidan tamamen ozgurlestirebilmek icin erkeklerden tamamen ayri yasamalari gerektigini vurgulamaktadir. Radikal kuramcilar teknolojiye bagli ureme gibi dogaya aykiri onerilerden dolayi elestirilmektedirler.

PSIKANALIZM VE FEMINIZM

Psikanaliz kadin erkek ayrimini psikolojik olarak aciklamaya calismaktadir. Freud 'un kadin ve erkegin aile icinde rollerini belirlemek amaciyla yap- tigi deneysel calismasi daha da onemlisi cocugun yetisme surecinde gecirdigi cinsel kimlik surecini betimlemesi, cagdas feminist teoi~inin en onemli temel taslarindan birini olusturmaktadir. Freud kadin haklari hareketinin duzeltmeyi amacladigi duiurrilai7 yalnizca teshis etmektedir. Freud 'a gore, Oidipal donemde "cinsel arzulari uyanan cocukta annesine yogun bir cinsel istek ve baglilik gelisir. Onun bu istegi babasini kendisinin karsiti rakibi olarak gormesine yol acar... Babasini rakibi olarak gormesi ayni zamanda onda igdis (hadim) edilme korkusunu da gelistirir"i4. Igdis edilme korkusu erkek cocukta annesiyle cinsel bag kurma arzusundan baskin cik- maktadir. "Bu durum erkek cocugun babasiyla guclu bir bicimde ozdesleserek babayi ve boylelikle de diger erkeklerle de iliski olarak fallik (erkek cinsel organi) gucu ve iktidari annelik bagina tercih etmesiyle gerceklesir". Kisacasi bu devre cocugun karsit cinsteki ebeveyne yonelik cinsel fanteziler7 ve bunlarin bastirilmaya ugramalaridir. Bu Viktoryan burjuva evlerinde cin- selligin derin bir sekilde bastirilmasinin bir parcasi olarak aciklanmaktadir. "Penise, cocugun cinselliginin simgesi ve gelecekteki gucun kaynagi ya da kiz cocuklarin durumunda ise guc yoksullugu olarak da onem vermektedir- ler"i6. Freud'a gore de, erkek ureme organi biyolojik bakimdan da kadin ureme organindan ustundur.

Feministler Freud 'un goruslerinin, libidonun eril olmasi gibi on kabullerinin erkek yanlisi olduguna inanmaktadirlar. Karen Horney, Freud 'un goruslerini "eril ozseverlik" olarak nitelemekte ve onun goruslerini elestirmektedir: "Psikanaliz, erkek bir dahinin yaratisidir ve onun dusuncelerini gelistiren hemen hemen herkes erkektir. Bu nedenle "kadin psikolojisi" simdiye kadar sadece erkek bakis acisindan ele alindi ve kadinlarin psikolojisi aslinda erkeklerin arzu ve dus kirikliklarinin bir tortusunu olusturur. Horney, asil ihtiyacimizin kadin psikolojisinin otantik bir betimlemesini olusturmak icin "bu eril dusunme tarzindan" kendimizi kurtarmamiz gerektigini savunur".

Shulamith Firestone "Cinselligin Diyalektigi'.' isimli kitabinda, Freud'un salt bilimsel gelenege uygun olarak ruhsal olusumlari toplumsal baglamlarini hic dikkate almadan gozlemledigini savunmaktadir. Oedipus kompleksi ataerkil aile duzeninin egemenlik ortaminda gecerlidir. "Freud'un bu kompleksi ataerkil toplumdaki cekirdek ailede yetisen normal bireylerde gorulen bir kompleks olarak gordugunu, fakat ataerkinin cekirdek aile yapisinda var olan esitsizlikleri azdiran bir toplumsal duzen oldugunu unutmamiz gerekir. Erkeklerin daha az egemen olduklari toplumlarda Oedipus Kompleksi'nin etkilerinin azaldigini gosteren bazi kanitlar vardir. Ataerkil zayiflamasi da bircok kulturel degisimlere yol acacagi anlamina gelmektedir.

Juliet MitchellMichellLacan, ataerkil duzeni sembolik "fallus duzeni" olarak tanimlamisti ve kadin bu sembolik duzenden (dil, yasa, kulturel duzen v.s.) dislanmistir. "Bu duzende kadinlar ve onlarin gercekleri reddedilip yok edilmektedir. Kadinlar, soylemin sinirlarinda, sembolik alanin disinda" yer aldiklari icin farkli bir mekanda kalmaktadirlar. Bu alanda fallusun sembolik duzenini cozmeye calisan yikicilar olarak durmaktadirlar. Ayni zamanda kadinlar kendi oteki deneyim alanlarina iliskin deger ve goruslerini olumlamak zorundadirlar, ataerkil duzen olum yonelimli, onlarinki ise hayati olumlayan yondedir. Kadinlar bu sembolik duzeni olumlar ve bu duzene girerlerse Xaviere Gauthier 'e gore sizofrenik olmakta ve farkina varmadan ikinci cinsiyet denilen cinsiyete donusmektedirler. J. Kristeva ise "kadinin sembolik olan karsisinda yasadigi ikileme dikkat cekmektedir. Ya bunun icine girecek ve islev- sel erkeklere donusecektir, ya da fallik olarak kabul edilen her seyden kacarak sessiz denizalti canlisinin cesaretine siginacak ve boylece tarihte yer almaktan vazgececektir"i~.

Fransiz feministler kadinin oteki olarak kendi soylemini gelistirmesinin ataerkil duzeni altust edecegini savunmaktadirlar. Ayrica erotik pre-oedipal donemi anneyi baski altina alinmamis kadinsi imgelimin kaynagi olarak gormektedirler. Sonucta kulturun kiyisinda yer alan kadinlarin kendi kulturlerini olusturmalari ancak kulturel bir devrim meselesi olmaktadir.

Psikanalist yaklasimi benimseyen feministler, butun kadinlari erkeklerden "baska", ancak birbirine benzer olarak ele almaktadirlar. Farkli kultur, tabaka ve toplumlardaki kadinlarin yasam deneyimleri, duygulan, degerleri ve psikolojileri arasindaki farkliliklari gormezlikten gelinmekte, bu farkliliklarin bazen ayni toplumdaki kadin-erkek farkliligindan bile daha belirgin olabilecegi uzerinde durulmamaktadir. Batida kadinin toplumsal kimligini kazanma sureci farkli teorik yaklasimlarla aciklanmaya calisilirken, Turk toplumunda ise kadin ve erkegin kimlik kazanma sureci Osmanli toplumsal yapisinin izlerini tasiyarak kendine ozgu bir gelisim gostermektedir.

 

DOGU BATI DERGISI Sayi:19 Yeni Dusunce Hareketleri-2002 –Felsefe Sanat ve Kultur Yayinlari-1990

 

Feminizm:

Feminizm'i Robert Sozlugu, "kadinlarin toplum icindeki rolunu ve haklarini genisletmeyi ongoren bir doktrin" olarak tanimlamaktadir. Ancak dusunceyi eylemlerden ayirmak olanaksizdir. Kavramin Fransa'da olusturuldugu gunden bu yana, kadinlarin toplum icindeki rolu ve haklarini genisletmek uzere bir dizi eyleme de girisildi. Bunun icin, feminizmin tanimi, yalniz ogretiyi degil, eylemleri de icermek zorundadir.

Son 15 yilda, feminist teori, kadinlarin durumunun cozumlenmesi amaciyla yeni kavramlar gelistirmistir. Gunumuzun feministleri, "cinsiyetciligi" tipki, A.B.D.'deki zencilerin ya da Fransa'daki renkli derili emekcilerin irkciligini kinadiklari gibi kinamaktalar. Cunku, cinsiyetcilik, "kadin cinsine karsi uygulanan ayirimci bir tutumdur."

Cinsiyetcilik, fallokrasinin (penis egemenligi) dogurdugu bir sonuctur. Fallokrasi ise soyle tanimlaniyor: "20. yuzyil ortalarinda ortaya cikmis, erkeklerin (ve fallusun sembolik gucunun) kadinlar uzerindeki egemenligini ifade eden kavram." Ancak feministlere gore, kimilerinin androkrasi (erkek egemenligi) ya da ataerkil (patriyarkal) sistem diye de adlandirdiklari fallokrasi, yalnizca bir egemenligi anlatamaz. Bu ayrica, erkeklerin, kadinlar uzerindeki egemenliklerini yeniden kurmak icin, ellerindeki tum kurumsal ve ideolojik olanaklari (hukuk, siyaset, iktisat, ahlak, bilim, tip, moda, kultur, egitim, kitle iletisim araclari, vb.) tipki kapitalizmin kendisini surdurebilmek amaciyla kullandigi gibi aciktan aciga ya da ustu ortulu bicimde kullanan bir sistemdir. Bu durum, feminizmin tanimlarinin ve feminist mucadelenin son on yilda Fransizca'ya kabul ettirdigi kavramlarin, sozluklerde verilen tanimlardan cok daha cesitli ve genis anlamli olduklarini ortaya koyar.

Kadinlarin durumu degerlendirilirken, icinde yasadiklari cagin ve toplumun erkekleriyle bir karsilastirma yapmak, bu erkeklerin elindeki iktidari ve ayricaliklarini gozonunde bulundurmak gerekir.

***
 

Kadinlarin tarihi her seyden once baski altina alinislarinin ve bunun gizlenisinin tarihidir. Zaten gizleme de baskinin bir parcasidir. Bu acidan ne rastlantidan, ne de tarafsiz bilimden sozedilebilir. Bu yuzden kadinlarin tarihiyle ilgili sessizlik, ABD, Ingiltere ve kita Avrupa'sinda feministlerin bu sessizligi kirmak ve her ogrendigimzle bizleri sasirtan bir gecmisi arastirmak konusundaki cabalariyla bozulmaya basladi.

Ama kadinlarin tarihi yalnizca baski altina alinislarinin degil, bugune degin gun isigina yeterince cikarilamayan, baski altina alinma ve eve kapatilmaya direnislerinin de tarihidir. Bu direnis, Ronesans'ta ortaya atilan bireysel ozgurlesme ideallerinin toplumun degisik katmanlari arasinda yayilmasina kosut olarak giderek guclenmis ve doruk noktasina gunumuzde, kadinlarin kurtulus hareketlerinde ulasmistir. Bu hareketler merkezde yeralan kuzey yarikurenin gelismis ulkelerinde etkindir; guney yarikurenin cevre ulkelerine feminist mucadelenin nasil yayilabilecegi, uzerinde ciddiyetle durulmasi gereken bir sorundur.

Bu ulkelerde bastirilmadigi ya da yeraltina cekilmedigi donemlerde, feminist hareket, ancak, okur-yazar olmayan koylu kitleleri ve yoksul gecekondu kadinlariyla aralarinda buyuk bir ucurum bulunan, iyi egitilmis, her biri kendi kosesinde, baskalarindan kopuk yasayan uc-bes kadini etkilemektedir. Ama bu saptamadan giderek feminist taleplerin kuzey yarikuredeki merkez ulkelerin orta sinif kadinlarini ilgilendirdigini guney yarikure kadinlari icin oncelik tasimadigini soylemek, en azindan garip kacmaktadir. Dogurganligin denetim altina alinmasi, istenmeyen ve pespese gelen gebeliklerin yuku ve cocuklarina asgari bir maddi yasam garantisi ve egitim saglayamamanin umutsuzlugu altinda ezilen milyonlarca Ucuncu Dunya kadini icin acil cozum bekleyen bir sorun degil midir?

Aslinda kadin onuru adina feministlerin one surdukleri taleplerin hicbiri Ucuncu Dunya kadinlari icin gecersiz degildir. Batililar, ozellikle Amerikan ve Ingiliz kadinlari, Ucuncu Dunya kadinlarinin icinde yasadiklari cok agir ezilme kosullarinin giderek daha fazla bilincine varmakta ve kendi ulkelerinin yoneticilerine, Ucuncu Dunya'ya ataerkil modelleri ve uygulamalari kabul ettirdikleri icin suclamaktalar. Gercekten kadinlar bunlarin sonucu olarak tarimsal tekniklerden uzaklasmis, egitimsiz kalmis, toprak uzerindeki haklarini "aile reisi" kocalarina kaptirmislardir. Bu durumda onlerindeki tek secenek kentlere goc etmektir. Ama orada da is bulamamaktadirlar. Feminist kadinlar, Batili kalkinma uzmanlarinin, baska bir sey yapmadiklarini ve bu durumun kadinlari yaralayici arkaik geleneklerin surdurulmesine yolactigini artik biliyorlar.

Nitekim, feminist kadinlar Dunya Saglik Orgutu'ne basvurarak, kadinlarin cinsel olarak sakatlayan uygulamalara (bazi Afrika toplumlarinda kadinlarin klitorisinin sunnet edilmesi gibi) karsi onlem alinmasini talep ettiler. Kadin ve erkeklerin uye olduklari laik ya da dinsel derneklerin, uluslararasi kadin derneklerinin ya da Hristiyan misyonlarinin uyesi olarak kadinlarin giristigi bu tur eylemlere pek cok ornek verilebilir. Belki de en aydinlatici ornekler Amerikan kadinlarinin eylemleridir: Amerikan Kongresi'nden, daha once kadinlar uzerinde etkilerinin ne olacagi arastirilmamis ve kadinlarin katilimini saglamayan hic bir kalkinma programina kredi verilmemesini saglayan bir yasa tasarisi gecirdiler (1977).

Ote yandan bu kadinlar, feminizmin gelisebilmesi icin nesnel bazi sosyo-ekonomik kosullarin gerektigini de anladilar. Artik, ancak 45 yasina kadar yasamayi umut edebilen, yetersiz beslenmis, okur-yazar olmayan, surekli cehalet icinde, tropik hastaliklarla bogusarak, her turlu temizlik kosulundan yoksun yasayan, cocuklarindan itibaren kendilerini aile grubunun en agir ve itici islerini gormekle gorevli dogurgan hizmetcileri olarak algilamaya kosullandirilmis milyonlarca kadini gebeligin denetlenmesi icin mucadeleye cekmenin olanaksizligini biliyorlar. Ayrica kitlik toplumlarinda, hem yiyecek, hem de egitim yonunden onceligin erkek cocuklara verildigini de gozlemlemis durumdalar.

Butun bunlari kavramis olmalarina karsin, Batili feministler henuz kadinlarin dunya genelinde az gelismisligini aciklayan bir kuram gelistirebilmis degiller. Oysa ataerkil sistemle bas edebilmek ve ona son verebilmek icin (ki feminist mucadelenin asil amaci budur) bu sistemi cesitli gorunumleri ve gizli, ama saglam temelleriyle iyi bilmek gerekiyor. Ataerkil sistem herseyden once bir birikim sistemine (iktidar, kar vb.) bagli oldugundan, ilk yapilmasi gereken, kuzey ve guney yarikureleri ulkeleri arasindaki iliskileri ele alarak dunya genelinde birikim surecini cozumleyebilmektir. Ucuncu Dunya ile ilgilenen iktisatcilar tarafindan yapilmis bu tur cozumlemeler bulunmakla birlikte, bunlar dunya capindaki somuru mekanizmasi icinde, en fazla arti-degerin hangi insan gruplarindan elde edildigini aciga cikarmadiklarindan, henuz eksiktir.

Degerlerin gozden gecirilmesi, feministleri, birikimci toplumlarin, rekabet, yarisma, sinirsiz buyume ve kar, insanca olan her seyi tuketime, teknige ve ekonomiye feda etme, dev projelere, militarizme ve ulusal bencilliklere, nufus artisindan yana ideolojilere verilen prim gibi bir dizi dusturunu reddetmeye goturmelidir. Feministler bu degerler sistemini sorgulamaya bugunden baslamislardir ve aralarindan pek cogu, Anne Tristan gibi, "Dogrunun yolunu bulabilmek icin, gunumuzun kapitalist erkek uygarliginin degerlerini ve kurallarini tam tersine cevirmek yeterlidir" diye dusunmektedir.

Feminizmin varolabilmesi ve yayilabilmesi, feministlerin kadinlarin ezilmesine getirdikleri cozumlemeyi derinlestirmelerine baglidir. Cunku, cagdas toplumlarin hemen hepsinde gecerli olan ataerkil sistem altinda butun kadinlar ezilmekle birlikte, hepsinin ezilme derecesi ayni degildir; hatta ezilenler arasinda baska ezilenleri ezenler de vardir. Bunun acikca ortaya konulmasi gerekir. Feminist strateji ve politika (oncelikler, girisilecek eylemler, bulunacak muttefikler vb.) bu cozumlemeye gore degisecektir. Boylece feminizm, basta butun ulkelerin kadinlari olmak uzere insanlari ezen, adaletsiz, bagimlilik iliskilerine dayali, gununu doldurmus toplumsal ve uluslararasi orgutlenme sistemlerini anlamsiz ve gecersiz kilabilecektir. Bugun heretik (sapkin) gorunen bu hareket, yarin, daha adil bir toplum kurma arayisi icindeki milyonlarca kadinla erkegin teorisi ve pratigi olacaktir.

Gunumuzde kadinlarin hala ataerkil sisteme tabi olarak yasamalari ve onun yikici sonuclarina katlanmak zorunda kalmalarinin nedeni, kadinlarin rollerini, gecmiste oldugu gibi bugun de dogurganliklarina baglama, ya da onlari, bunalim donemlerinde ise en son alinan ve isten ilk cikarilan "yedek emek-gucu"ne indirgemeyi amaclayan bir dizi uygulamayi hakli cikarmak icin, ev kadinligi ideolojisine ve kadinlara aracsal bakis acisina yaslanilmasidir. Gunumuzun butun Batili toplumlarinda acik issizler arasinda katinlarin orani yas gruplarina gore yuzde 52 ile yuzde 75 arasinda degismektedir; oysa faal nufus icindeki oranlari ancak yuzde 35-40'tir.

Buradaki bilgilerin bir kismi; Andree Michel'in kitabindan derlenmistir.

basa dön

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazarlar
 Kırmızı
 Turkuaz
 Eflatun
 Diğer Sayfalarımız
 Roman - Hikaye
 Resim Galerisi
 Nostalji
 Astroloji
 Mizah
 Sizden Gelenler
 
 Sana Aşığım
 Aşk Arayanlar
 Günah Çıkarma
 Derdini Anlat
 Tartışma Forumu
 Arşiv
 Linkler

 

 

Homepage kostenlos erstellt mit Web-Gear

Verantwortlich für den Inhalt dieser Seite ist ausschließlich der Autor dieser Webseite. Verstoß anzeigen